İslami köktendinciliğin Yakın ve Ortadoğu'da böylesine yayılabilmesi için ön cesinde Marksist ya da komünist eğilimli hareketleri temizlernesi gerekmiştir. Ve bu da yine Batı'nın yardımıyla mümkün olmuştur.
Marx da buna paralel olarak, Darwin kendini bizzat Malthusçu yaşam mücadelesi teorisine borçlu hissettiği için, Darwin ile Malthus arasındaki yanıltıcı ilişkiyi, biyolojinin ekonomi politik tarafından haksız ilhakının kaynaklarından biri olarak aydınlatmaya uğraşıyodu. İki öğreti arasındaki bağdaşmazlıkları titizlikle ortaya koyan Marx, Darwin'in farkında olmadan Malthus'un fikirlerini çürütecek silahlar ürettiği sonucuna varıyordu: "Darwin, Malthus'u yere seriyor" (Artık Değer Teorileri II, 129; 18 Haziran 1862 tarihli mektup; Anti-Dühring, 99-100).
24 Kasım 1859'da, Türlerin Kökeni'ni yayınlayan Darwin, bilimsel evrim teorisinin temelini atarken, canlı varlık popülasyonlarında üreme sırasında gerçekleşen küçük değişiklikleri ve bu varyasyonların doğal seçiliminin özellikle çevreye ve nüfus fazlasına bağlı olduğunu ifade eden varyasyon/seçilim kavramsal çifti sayesinde biyolojide
Marksizm, doğanın ve toplumun gelişmesinin yasalarının birimidir, ezilen ve sömürülen sınıfların devriminin bilimidir, bütün ülkelerde sosyalizmin zaferinin bilimidir, komünist toplumun kuruluşunun bilimidir.