'' Sivas'tan Mustafa Kemal'le birlikte Ankara'ya geçen Mazhar Müfit Kansu, yokluk içinde seyahat eden Heyet-i Temsiliye'nin vekilharçlık görevini üstlenmiş, hatta bir ara masraflarını karşılayabilmek için Ocak ayında kürkünü satmak zorunda bile kalmıştır.''
“Düşünüyor ve diyorum ki, bu adamlar, idare etmekten çok idare edilmeye alışmışlar. Bir gün bu toprakları, bu mâmur ettiğimiz canım beldeyi bırakmak mecburiyetinde kalırsak, bir diğer devlet bu mert insanları, insanlıklarını bile hatırlayamayacakları duruma getirecektir.”
Her millet iktidar mekanizmasının başına ya kudretli ya da önemsiz kişileri geçirir. Bunlardan birinin işbaşına gelmesi milletin ahlâkî sevsiyesi ve yaşantısına bağlıdır.
"Bir millet ki, aydını halkından kopmuş; halkını, inkâr ettiği, kötülediği, horladığı, ama yerine hiçbir teklif getirmediği töreleri, görenekleri, gelenekleri ve değer yargılarıyla baş başa bırakıp gitmişti."
İşte o anda anladım ki, bir ananın mutluluğu, milletin mutluluğundan doğuyor, aynı kökten olan ağacın dalları gibi bir kökten geliyor. Kaderi de onun kaderiyle bir oluyor.
Kur'an adeta ilan ediyor ki, millet; aşiret ve kabile bağları üzerine ikame edilemez. Kan ve akrabalık desteği, milleti taşıyamaz. Muayyen bir beldede meskûn olmak keyfiyeti de millet mefhumunu meydana getiremez. Millet; ancak ve ancak bir akideden neş'et eder ve bu akideden fışkıran içtimai bir nizama istinad eder.