Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Profil
132 syf.
·
Puan vermedi
Merhaba arkadaşlar, Son dönemde, Norveç edebiyatının duru, yalın, derin dilinin bana iyi geldiği geldiğini fark ettim. Meğer çok eskiden beri- galiba Sofi'nin Dünyası kitabıyla başladı- azar azar Norveç edebiyatından eserler okuduğumu fark ettim. Kjersti Skomsvold tarafından kaleme alınan Hızlandıkça Azalıyorum kitabının baş kahramanı Mathea
Hızlandıkça Azalıyorum
Hızlandıkça AzalıyorumKjersti Skomsvold · Jaguar Kitap · 20151,796 okunma
112 syf.
·
Puan vermedi
Kitapta edebiyat profesörü Andersen'in edebiyat, sanat, felsefe, zaman zaman da toplumsal ve başka bir sürü duyarlılıklar: nükleer, çevre sorunları vs den bahsedip ama en temel ahlaki davranış olan tanık olduğu cinayeti polise ihbar edememe ironisini okuyoruz. Konfor alanının fazla olduğu ortamlarda entelektüel jargonun fazla olduğu ancak gerçek hayattan uzaklık, aydın geçinenlerin ürkekliği ve bol laf üretmekten öte geçememelerini çağrıştırdı Norveçli yazar Dad Solstad'ın bu kitabı bana. Okurken Norveçte günlük hayat: noel ritüelinden tutun da, yemek alışkanlıkları (tabiki balık üzerine dayananlar özellikle dikkat çekici), içki vs hakkında fikir sahibi oluyorsunuz. İskandinav ülkelerinin kadın dostu ülkeler olduğu vurgulanır fakat niyeyse ben şimdiye kadar hiç bir romanda buna denk gelemedim. Kadının durumu, konumu gelişmiş gelişmemiş tüm ülkelerde dünyanın her yanında üç aşağı beş yukarı aynı. Bu arada Dad Solstad'ın en populer kitabı Mahcubiyet ve Haysiyeti de listeme ekledim. Son Söz :Sakin, yormayan bir kitap okumak istiyorsanız tavsiye edebilirim.
Profesör Andersen'in Gecesi
Profesör Andersen'in GecesiDag Solstad · Yapı Kredi Yayınları · 2021443 okunma
Reklam
124 syf.
·
Puan vermedi
Ormanda bisikletinden düşüp yaralanan Doppler, bu esnada insanlardan ve süregiden yaşamından ne kadar sıkılmış olduğunu farkeder. Ani bir kararla, başarı ve para odaklı hayatını, eşini ve iki çocuğunu bırakıp ormana yerleşir çadırda yaşamaya başlar. Aç kalmamak için bir geyik vurmuştur, ölen geyiğin yavrusuyla arasında bir arkadaşlık gelişir. Kendisini tamamen doğa ananın kucağına bırakmış, avcı toplayıcı bir yaşam sürmeye karar vermiştir. (arada bir adamın evine gizlice girip yiyecek de çalmaktadır) Geyik etine karşılık süpermarketten yağsız süt ve bazı başka şeyler takas ederek yeni yaşamını kurmuştur (anarşist yaşama gönderme). Yavru geyiğin(adını Bongo koyuyor) annesizliği Doppler 'e kendi babasını kaybetmiş olduğu gerçeğini hatırlatır ve artık babasıyla ilgili daha fazla düşünmeye başlar. Sonrasında ormana, yakınına üç davetsiz misafir de gelince ortamı yine kalabalıklaşmış hissedip yola koyulmaya karar verir. Evet Norveç zengin, Norveç'in bankalarında petrolden kazandığı milyarlarca kronu var vs Doppler de Doğuya gitmeye karar veriyor, alabildiğine mütevazi olmaya çalışan kibiriyle...
Doppler
DopplerErlend Loe · Yapı Kredi Yayınları · 20199,5bin okunma
136 syf.
·
Puan vermedi
Doppler'i o kadar sevdim ki Erlend Loe'den ikinci bir kitap daha okumaya karar verdim. Loe, Kadının Fendi'ni 24 yaşındayken yazmış; kadın erkek ilişkisini genelde kadın yazar gözünden okuruz, genç bir erkek gözüyle yazılmış esprili bir kitap olmuş. Erkeğin ilişki içerisindeki konumunu kadın belirliyor, onu sevip sevmediğinin farkına bile kadın sayesinde varıyor. Başlangıçta kadın gelip evine yerleşerek adama nefes alanı bırakmayınca iş zorunlu yüzme havuzu abonmanı olmaya kadar varıyor. Erkek biraz duygu körü gibi görünse de arkadaş toplantıları, ailevi ilişkiler derken kadın erkek arasındaki bağ güçleniyor. Kitap destansı, ütopik aşklara dayalı klasiklere alışık olanlara vasat gelebilir. Ancak günümüz ilişkilerini birebir anlatmış olduğunu söyleyebilirim. Ve evet kadının fendi erkeği yenmeli ki bir ilişki yada evlilik yürüyebilsin.. #Alıntılar "İnsanın aslında mutlu değilken mutlu olduğuna inanması oldukça yaygın bir yanılgı .” "Ortak yaşam,sonu gelmeyen bir tavizler dizisinden ibaret." "Çok fazla düşünüyormuşum, düşüncelerim önümde engelmiş, sonra neler olacağıyla çok fazla meşgulmüşüm ve insanların hatıra biriktirmekten başka şeylerle de uğraşabileceğini kabul etmem gerekiyormuş." "Sandığımızdan da büyük bir şeyin parçasıymışız meğer." "Öyle işte, hepimizin içinde boğuşmamız gereken bir karanlık vardır."
Kadının Fendi
Kadının FendiErlend Loe · Yapı Kredi Yayınları · 2019671 okunma
272 syf.
5/10 puan verdi
·
10 günde okudu
Her kitap herkes için değildir
Okuma grubumuzla Iskandinav Edebiyatı örneği olarak beraberce okumaya karar verdiğimiz
Gizemler
Gizemler
Knut Hamsun
Knut Hamsun
'dan okuduğum ilk eser. Kütüphanemde uzun süredir bekleyen
Açlık
Açlık
ile olsaydı bu tanışma daha mı iyi olurdu emin değilim. Kitaba başlamadan önce göz attığım yorumlardan birinde
Fyodor Dostoyevski
Fyodor Dostoyevski
Budala
Budala
eserine benzediğini okumuş ve eyvah demiştim Benziyor mu, evet kısmen. Saçma sapan aşk üçgenleri, bir araya geldiklerinde konuşulanlar, karakterin şizofrenik bilinç akışları vb. Bir yorumda da Nagel karakterini çok sevdiğini yazmıştı bir okur. Ben hiç sevmedim, öyle birisiyle tanışmak da istemem. Dengesiz söylemleri, ucubik hikâyeleri beni benden aldı Norveç'in kasvetli havasına soktu. Evet çok satırın altını çizdim, alıntıladım ama hikâyenin bütününde ne vardı ne anladım cevabım yok. Kitap boyunca -sürgit- yazım hatasıyla karşılaşmak da ayrı bir sıkıntı idi. Baştaki ölüm üzerinden devam edecek sonunda gizem çözülecek dediğim olay tamamen gölgede kaldı, teğmen nişanlı figüranlıktan öte gidemedi, karakterler bir avuç olsa da hikâyenin bütününde kenarda köşede kaldılar, Nagel'in öyküsü tam olarak resmedilmedi anlaşılmayan çok nokta kaldı. Her kitap herkes için değildir diyerek sözlerime son veriyor, sevemesem de anılarımda yer tutacak
Gizemler
Gizemler
incelemesini buraya bırakıyorum.
Gizemler
GizemlerKnut Hamsun · Monokl Yayıncılık · 2016247 okunma
"hiç sevmiyordu."
İlk tepkisi şöyle oldu: Şu işe bak, senelerce, hele çocuklar küçükken her gece akciğer kanserine yakalanacağım diye uykularım kaçardı, ola ola mide kanseri oldum. Zaman kaybı! Annem böyleydi işte. Sigara içerdi, tıpkı yetişkin oldum olalı benim de içtiğim gibi. Gece yarısı yatakta kaskatı yatmanın, kuru, yanan gözlerle karanlığa bakmanın, hayatın tadını ağzında kül gibi duymanın nasıl bir şey olduğunu iyi bilirim, ama ben çocuklarımı babasız bırakmaktan ziyade kendi hayatımdan endişe duymuşumdur hep. Bir müddet elinde zarfla mutfak masasında oturup pencereden senelerdir baktığı aynı çimenliğe, aynı beyaz boyalı çite, aynı çamaşır iplerine, birbirinin tıpkısı gri evlere baktı ve burayı hiç mi hiç sevmediğini fark etti. Bu ülkenin kayasını taşını, çam ormanlarını, yaylalarını, dağlarını hiç sevmiyordu.
Reklam
Sızı
"O sırada biri nasıl hissettiğimi sorsa, na şurası sızlıyor derdim, göğsümün üzerini, daha doğrusu gırtlağımın hemen dibini işaret ederek."
yapabileceğim hiçbir şey yok
Bedenime olacaklardan korkuyordum, göğsümde hissettiğim acının, en küçük bir lokmayı bile yutarken verdiğim mücadelenin, bacaklarımdaki ani hissizliklerin daha beter olacağından korkuyordum, hasarlı radyo dalgaları gibi uçuşan düşüncelerimden, rüyalarımdaki çılgın, sonsuz düşüşlerden; muhtemelen her şey daha beter olacaktı, hem bu konuda yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Beni bu durumdan çıkaracak bir irade hamlesi, bir düşünce sıçraması yoktu. Bazen tek seçeneğim bir iskemlede oturup en kötü atakların geçmesini beklemek oluyordu, en basit bir işi bile yapabilmek için, bir dilim ekmek kesmek, tuvalete gitmek, koridordaki o yorucu metreleri aşıp yatağıma yatabilmek için. Çoğunlukla teslim olup nerede oturuyorsam orada uyuyordum ve kapıda anahtarın döndüğünü duyduğumda kafamda çakan mavi ışıkla aniden yerimden sıçrayarak uyanıyordum.
"Anne, ben boşanıyorum."
Geldiğimi duyduğuna eminim ama dönüp bakmadı. İyice yaklaştığımda yavaşça seslendim: "Merhaba!" Yine dönmedi, sadece "Hemen konuşmaya başlama sakın," dedi. "Benim," dedim. "Kim olduğunu biliyorum," dedi. "Uzaktan düşüncelerin tangırdıyordu. Paraya mı sıkıştın?" Kahretsin, hasta olduğunu, hatta ölebileceğini biliyordum; bunun için peşinden gelmiştim, buna emindim, yine de dedim ki: "Anne, ben boşanıyorum." Sırtından kendini nasıl toparladığını, ağırlığını vücudunun içindeki bir yerden başka bir yere, kendi olduğu yerden, muhtemelen benim olduğumu düşündüğü yere nasıl geçirdiğini gördüm. "Gel otur," dedi. Bol bol yer olduğu halde sanki bana yer açar gibi kenara kaydı ve dolaşık otlara eliyle vurarak neredeyse sabırsızca: "Gel madem!" dedi. Gidip yanına oturdum.
"hayat böyle olmamalı da."
"Annemin ne düşündüğünü biliyordum: Bu çocuk yeterince güçlü mü, kendi kendine ayakta kalmayı başaracak mı yoksa çok mu zayıf? Benim çok zayıf olduğuma inandığını düşünüyordum, karakterimde onu şüpheye düşüren bir şey vardı, sadece onun bildiği bir zayıf nokta, temellerimde bir çatlak; her şeyin elime hazır verildiğini söylemeye çalışıyordu, hayat böyle değil diyordu, böyle olmamalı da."
44 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.