r

Roman - Tarih - Edebiyat

0 üye
Mehmet Akif Bey acele etmeden yerini aldı. Öksürerek sesini açtı: "Ey cemaat! Bugün dünyada milyonlarca Müslüman var. Ne acıdır ki hiçbirinin istiklali yok. Yalnız biz istiklal sahibiydik. Ama biz de yüzyıllardır, elde ne varsa, yabancılara verip geri çekile çekile yaşıyorduk. Bunun sebebi dinimiz midir? Haşa. İslamiyet hayatı, aklı, mantığı, zamanın icaplarını reddetmez. İslamiyet dini, ölüler dini değildir. Ama batı dünyası ilim ve fende ilerlerken biz Müslümanlar ne yaptık? Her şeyi Allah'a havale ve emanet edip tembellik, cehalet ve bağnazlık içinde donup kaldık. Sonuç ortada: Dilenerek yaşayan hükümetler, harabeler, ekilmemiş tarlalar, yakılmış ormanlar, hastalıklar, hurafeler, üfürükler, yolsuz, okulsuz köyler, pis şehirler. Milletin hayrı için ne düşünsen 'Olmaz!' diye dikilen ilimsiz hocalar. Her yeniliğe, 'Biz dedemizden böyle görmedik' diye karşı çıkan yobazlar. Milletlerin hayatında duraklamak bile ölmek demek iken, biz tamamen durmuşuz. Geriden de geri bir hale düşmüşüz. Görünen köy kılavuz istemez. Yaşadığımız, ilkel bir hayattır. Peki, batı ne halde? Gemileri denizleri aşıyor, şimendiferleri dünyayı geziyor, uçakları havalarda dolaşıyor, ilim adamları hayatlarını araştırmaya vakfetmiş, halk ise mütemadiyen çalışıyor ve oku-or. Durum bu..
Sayfa 522 - Bilgi YayıneviKitabı okudu
Sonsöz
Milli Mücadele'ye hainlikleri ya da gafletleri nedeniyle karşı çıkanların büyük bölümü Cumhuriyet'i benimsemiş, Osmanlı Devleti'nin külünden tam bağımsız, yepyeni bir devlet çıkaran Atatürk'e saygı ve minnet duymuşlardır. Yurtdışına kaçanların bir bölümü kinlerini, hainliklerini sürdürdüler, Cumhuriyet'e karşı çeteler, cepheler kurdular, gazeteler çıkardılar, yalan ve iftira dolu kitaplar yayımladılar. Memlekette kalanlar susup yeraltına çekildiler. Fırsat kolladılar. Cumhuriyet'i yıkabilmenin ön şartının Atatürk saygısını, sevgisini yok etmek, Milli Mücadele'yi küçültmek, önemsememek, benimsememek olduğunu düşündüler. Bu amaçla, Atatürk ve Milli Mücadele karşıtı, baştan sona yalanlarla, iftiralarla, saptırma ve çarpıtmalarla dolu, cahilce, insafsızca yazılar, kitaplar yayımladılar. Genç insanların kulaklarına bu yalanları, iftiraları fısıldadılar, saptırma ve çarpıtmaları gerçekmiş gibi benimsetmeye çabaladılar..
Sayfa 687 - Bilgi YayıneviKitabı okudu
Reklam
Halide Edip Hanım, Ruşen Eşref Ünaydın ve Binbaşı Kemal Bey otomobille Adala'ya yetişmeye çalışıyorlardı. Binbaşı birden, şöföre. "Dur!" diye bağırdı. Araba yavaşlayıp durdu. Binbaşının dikkatini esir bir Yunan subayını geriye götüren bir asker çekmişti. Yunan subayı eşeğe binmişti. Asker yayaydı. Asker binbaşıyı görünce selam verdi. Yunan subayı eşekten indi. Hasta suratlı biriydi. "Kim bu?" "Bir esir." "Nereye götürüyorsun?" "Geriye. Alay karargahına." Binbaşı kızdı: "Ulan sen bunun seyisi misin, hizmet eri misin? Hayvana sen bin, o yürüsün." Asker, üçünün de yüreğini titreten bir iç temizliğiyle, "Hiç olur mu komutanım.." dedi, "..o şimdi ocağından kopmuş bir gurbet adamı. Misafir. Bana emanet." Binbaşı gözlerinin dolduğunu belli etmemek için başını çevirip şoföre, "Yürü!" diye bağırdı. Araba hareket etti. Asker selam durdu. Sonra Yunan subayına eşeğe binmesini işaret etti: "Haydi bin çorbacı. Akşam karavanasına yetişelim. Aç kalma." Yola düştüler..
Sayfa 659 - Bilgi YayıneviKitabı okudu
29 Ekim 1923'te, TBMM, cumhuriyeti kabul ve ilan etti (saat 20.30). Gazi M. Kemal Paşa oybirliği ile Cumhurbaşkanı seçildi. Cumhuriyetin ilk Başbakanı İsmet İnönü oldu. Fevzi Çakmak Paşa uzun yıllar Türk ordusunun başında kaldı. Celal Bayar 1937-38'de Başbakan, 1950'de üçüncü Cumhurbaşkanı oldu..
Sayfa 681 - Bilgi YayıneviKitabı okudu
Teğmen Şevket Efendi'nin güncesinden: "Uşak'tan geçiyoruz. Şehrin girişinde, Sakarya Savaşı'nda şehit olan Yüzbaşı Basri Bey'in annesi oğlunu arıyordu. Bana da 'Basrim nerde?' diye sordu. Sendeledim. Sarardım. Doğruyu söyleyemedim, 'Arkadaki alayda' dedim. Kadıncağız sevinç içinde geriye yürüdü. Hepimiz ağladık. Bir anneyi böyle bir yalanla oyaladığım için kendimi hiç bağışlamadım..
Sayfa 654 - Bilgi YayıneviKitabı okudu
Başkomutan, Genelkurmay Başkanı, Cephe Komutanı, 1 Ordu Komutanı ve karargâhları, akşam Afyon'a geldiler. Belediye binasına yerleştiler. Binanın geniş sofrasında Afyonlular büyük bir ziyafet sofrası hazırlamışlardı. Birinci, İkinci ve Dördüncü Kolordu Komutanları ve bazı tümen komutanları, paşaları karşılamaya gelmişlerdi. Bu güzel sofrayı görünce kaldılar. Ama Türk ordusu da, Yunan ordusu da dağınık bir haldeydi. Düşmanın ne yana yöneleceği, ne yapacağı belli olmamıştı. Yapılacak çok iş vardı. Zafer ziyafeti başlayınca bitmez, saatlerce uzardı. İsmet Paşa bütün komutanları görevleri başına yolladı. Zavallılar birer parça börek alıp kös kös gittiler..
Sayfa 630 - Bilgi YayıneviKitabı okudu
Reklam
525 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.