"Hem çok eski hem de yepyeni, düzeneği hem mekanik hem de düş gücüne bağlı, hem sabit geometrik bir alanla sınırlı hem de bileşimleri sınırsız, hem sürekli gelişen hem de kısır, hiçbir şeye götürmeyen bir düşünce, hiçbir şeyi hesaplamayan br matematik, yapıtları olmayan bir sanat, maddesi olmayan bir mimari, bununla birlikte varlığıyla bütün kitap ve yapıtlardan daha dayanıklı olduğu su götürmez bir gerçek; ... bütün zamanlara ait olan tek oyun...."
"Her çocuk onun temel kurallarını öğrenebilir, her acemi onda şansını dener, ama yine de bu değişmez dar karenin içinde özel ustalar yaratır satranç..."
Satrancın keyfinin nereden geldiği bellidir. Karşıdakinin kurguladığı hamleyi tahmin edememenin verdiği zorluktur bu oyunu çekici kılan. Siyah ve beyazın birbirine verdiği savaşın aynı zihinden ortaya çıkabilmesi mümkün değildir. Siyah ve beyaz taşları aynı kişi oynarsa, tutarsızlık ortaya çıkar. Aynı zihin hamleleri hem bilmek hem de bilmemek durumunda kalacaktır. Siyah için bir hamle yapacakken az önce beyaz adına düşündüklerini unutmak zorundadır ve bu mümkün değildir. Yani bir satranç oyununda kendi beynine karşı oynamak, kendi gölgenin üzerinden sıçramaya çalışmak gibidir.
Satranç hayat gibidir. Her parçanın kendi işlevi vardır.
Bazıları zayıftır bazıları ise güçlü. Bazıları oyunun başında işine yarar bazılarıysa sonunda. Aynen hayatta olduğu gibi satrançta da skor tutulmaz. Çünkü; On parçanı kaybedip yine de kazanabilirsin oyunu...