Görünen her şey, bu bahçeler, bu mineli köşkler, ön taraftaki bu direkler, bu kâhin çehreli ihtiyarlar ve öte tarafta kara servilerin arkasında bir eşi daha bulunmayan bu şehir, bunların bütünü son derecede Şark'a mensup bir özelliğe haizdir. Sanki eski bir Acem minyatürü çok fazla büyütülerek hakikat şeklini almış! Portakal çiçeklerinden ve güllerden güzel bir koku intişar ediyor. Saatte bilmediğim bir hareketsizlik ve durma var. Vakit artık firar ediyor gibi görünmüyor. Ah! Oraya gelmek ve bunları böyle bir sabahta görmek! Seyahatte çekilen bütün zahmetler, yolda dağa tırmanışlar, uykusuz geçen vakitler, toz duman ve haşeratın hepsi unutuluyor. Bu zahmetlerin mükafatı görülüyor. Hakikaten bu Şiraz şehrinde bir şey var, bir sır, bir sihir ki bizce anlaşılması ve Garp lehçesindeki sözcüklerle ifadesi gayrikabildir. Bu dakika da Acem şairlerinin heyecanlarındaki ifratı ve hayallerindeki mübalağayı anlıyorum. Onlar, gözleri büyüleyen letafeti ancak bu sayede böyle renkli ve müphem surette ifade edebiliyorlar.
En iyisi gel gidelim bu şehirden. Pılımızı pırtımızı toplayalım. Bir çıkış kapısı bulalım kendimize. Adını bilmediğimiz diyarlara ulaşsın bedenlerimiz. Baharın en güzel yaşandığı yerlere, tepedeki mezarlıklara uzanan yollardan geçelim ve bir şehir bulalım bizlerden uzak.
Etrafımızda kurmaya çalıştığımız şeyler, insanların denizin bizi sular altında bırakmasını engellemek için kurdukları bentlere benziyor. Bunlar parçaları yerinden oynayan kırılgan binalar . Her zaman sağlamlaştırılmaları ya da yeniden yapılmaları gerekiyor. Korkarım insanların yüreği daha az dayanıklıdır.