Bulutlar bir yerden başka bir yere doğru hiç itirazsız, uysal bir yolcu gibi akıyordu. Hava kütleleri akıyordu. Zaman akıyordu. Caddede kim varsa zihinleri milyonlarca imgeyi taşıyordu. Insanların yaşamları ile birlikte zihinlerindeki imgeler, tasarımlar ve düşünceler de akıp gidiyordu. Hayat bir yakamoz ışıltısıyla parıldayarak bir yerlerde yansıyor sonra sönüyordu. Gelenler gidiyor, gidenler ise gelmiyordu. Her şey nereden geliyor ve nereye gidiyordu? Ölen kadının yüksek ökçeli kırmızı ayakkabılarını giyecek olan yardımcısı, ne zamana kadar giyebilecekti bu ayakkabıları? Bu sorular aklına nereden geliyordu?
Insan niye soru soruyordu?