t
Tarihi Kurgu
1 memberMasonluğun kökeni Tapınak Şövalyeleri'nin uğradığı ölüm ve șiddetten kaçabilenlerin ilk
olarak iskoçya'da kurduğu yapılanmaya dayanır. Orta Çağ'da katedraller ve kiliseleri inşa eden duvarcı ustalarına mason denilmekteydi. Kendi aralarında çirak-kalfa-usta olarak dereceleri vardı. iskoçya'da tekrar yakalanıp öldürülmemek için duvarcı locası adı altında örgütlenmişlerdi. Günümüzde tüm dünyada altı milyon üyesi olduğu tahmin edilmektedir. Masonlar çeşitli örgüt isimleri adı altında birleşmişlerdir. Bunların en önemlileri illuminati, Amerika Birleşik Devletleri'nde on altı başkanın mason olduğu bilinmektedir. Dünya para piyasalarının % 80 ini elinde tutan on ailenin tamamı masondur. Altın ve elmas sektörünün % 70'i, petrol ve yeralt kaynaklarınin % 60'ı mason ailelerinin elindedir. Bu ülkelerde masonlar kimin elinden tutarsa o kişi para, şan ve şöhret sahibi olur. Bu kitabın amacı masonluk üzerindeki sır perdesini kaldırarak ana hatlarıyla herkesin anlayabileceği bir içerik sunmaktır. Siz de bu gizemli örgütün geçmişten giünümüze kadar getirdiği serüveni merak ediyorsanız bu kitabı muhakkak okumalsınız.
Mean Girls ama Tarihi Olsun
Sanırım bu saatten sonra kaliteli kitap bulmak internetten tavsiyelere değil, bizzat gidip kitaplara bakmakla çözülecek.
İtibar, tam bir hayal kırıklığıydı.
Georgiana kitapkurdu, hayatı teyzesinin yanına gitmesiyle değişiyor falan denilmiş. Kitabın tanıtımında bunlar yazıyor. Ya heh, hadi inanalım! Bir iki defa kütüphanede kitap okuduğundan bahsediliyor ve kızımız bu sayede 'kitapkurdu' sıfatını kazanıyor.
Sadece ilk sayfalarda bile inanılmaz sıkıcı bir havası olduğunu anlamış olmama rağmen belki bir umut, bir yerde hızlanır, olaylar olur diye bekledim. Asla bir ivme kazanmadı ya kitap!
Georgiana saçma sapan bir arkadaş grubuna girip onlara ayak uydurmaya çalışıyor ve bütün bu alemlere hazır olmadığı için sudan çıkmış balığa dönüyor. Kabalaşıyor, aptallık desen diz boyu...
Sonra yazarımız bir aşk ortamı oluşturmaya çalışmış... Tam bir felaket. Asla bir duygusal çekim, uyum yok.
Kuru. Zevksiz. Yüz buruşturarak okuduğum, sıkıcı bir kitaptı. Tavsiye etmiyorum. Verdiğim paraya, en çok da zamanıma yazık.
Yazarın başka eserlerini de okumaya devam edeceğim...
Üçlemenin üçüncü kitabı da okundu. Üçleme de olsa birbirinden bağımsız okumalar da yapılabilir özellikle bu üçüncü kitap ilk ikisinden konu olarak da karakterler açısından da ayrılıyordu. Kendi içinde üç bölümden oluşuyor. Ilk bölümde eski tanıdığım karakterleri göremediğimde üzülmüştüm ilk başta ama sonrasında yan karakterler olarak da olsa (olarak da olsa bi saçma geldi ama toparlayamadım bir türlü ) eklenmeleri sevindiriciydi. Cumhuriyetin ilk yılları ve Serbest Fırka ağırlıklı ilerleyen konusuyla hem bilgi verip hem kurgusal yönüyle de okuyucuya yeni ufuklar sunan başarılı bir eserdi.
"Ama işte, başkalarının acıları canımızı kendimizinkiler kadar yakmazdı." #alinti
Yemek yemek hepimizi en mutlu eden bir eylemdir. Bir de yemek yediğimiz için üstüne para aldığımızı düşünürsek mutluluğumuz çifte katlar sanırım.
Ama ya bu yemekleri bizden sonra yiyecek asıl yemek sahiplerine bir zararı olmasın diye , içinde zehir olup olmadığını anlamak için yiyorsak? Her bir lokma fazlasıyla boğazımıza dizilir sanırım.
Rosa Sauer ve diğer 9 kadının SS karargahında ki görevleri işte tam da buydu. Hitler'in yiyeceği yemekleri ondan önce yemek. Yemekler üzerinden yapılacak suikastlere bu kadınlar aracılığıyla engel olmak.
#kurdunsofrasi 1943 yılı Almanyasında anne ve babasını kaybetmiş, daha evliliğinin ilk yılında kocasını 2. Dünya Savaşı için askere yollamış 26 yaşında gencecik bir kadının gerçek yaşam hikayesinden esinlenerek yazılmış.
O zamanın insanlarına, acılarına, gözyaşlarına, sırlarına, umutlarına, arkadaşlıklarına, aşklarına pişmanlıklarına götürüyor bizi.
Ruhsal olarak yaşananları düşünmek okuru yorsa da, kitap hızlı ilerliyor. Merak ve hüzün bir arada ilerliyor.
Okuyanın aklında kalbinde yer edecek kitap Uluslararası Çok Satanlar listesinde.
Gerçek yaşamlardan esinlenerek yazılan tarihi kurgular seviyorsanız okumanızı tavsiye ederim.
"Bir insan hayattayken bile var olmayı bırakabilirdi." Diyor Rose.
Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Hadi yorumlarda buluşalım.
#rosellapostorino
İbni Sina'nın Talebesi Hekim adeta bir film izlemek gibiydi, ki bu kitaptan uyarlanmış filmdi de çekilmiş zaten.
Kitap, Londra'da oldukça kalabalık bir ailenin en büyük çocuğu olan Rob'un hayat hikayesini konu alıyor. Ebeveynlerinin vefatıyla ve kardeşlerinin de farklı evlere verilmesiyle bu dünyada yapayalnız kalan küçük bir
Əsərdə hadisələr XVII əsrdə Osmanlının paytaxtı İstanbulda cərəyan edir. Hadisələr Rene Dekartın türk dilinə tərcümə olunmuş əsərini oxuyan baş obrazın "Düşünürəm, deməli, varam" ifadəsi ilə qarşılaşması ilə başlanır. Bundan sonra onun bu fikri təhlil etməsi əsasında xəyalla gerçəklik arasındakı dünyada baş verənləri oxuyuruq.
Əsər tarixi-fantastik janrdadır, fəlsəfi fikirlərlə zəngindir, oxuyarkən düşünməmək mümkün deyil. Əvvəlləri maraqsız gəlsə də, insan bir neçə səhifə oxuduqdan sonra kitabı əlindən yerə qoymaq istəmir.
Rendekar (Rene Dekart) düşünüyor olmasından varolduğu sonucunu çıkarıyor. Ben de düşünüyorum, dolayısıyla varım, ama kimim? Galata'da, Yelkenci Hanı bitişiğinde ikamet eden Uzun İhsan Efendi mi, yoksa bu günden tam üç yüz sekiz yıl sonra, sözgelimi İzmir'de oturan mahzun ve şaşkın adam mı? Hangimiz düş ve hangimiz gerçek?
