t

Tefsir

4 member
Mukaddime
Ben halis Anadolulu öz, Oğuz, Yazır Türküyüm: on beş yaşımda İstanbul'a geldim. Ne Arabistan'a gittin ne Türkistan'a. Ne İran'ı gördüm ne Frenkistan'ı. Öğrendiğimi bu vatanda öğrendim. Yazır'ın Kayı, Kınık, Bayındır, Eymir, Avşar gibi büyük Oğuz kabilelerinden biri olduğunu da Arapçadan "Divan-ı Lügatü't-Türk" ten öğrendim. İran'da çıkan yünden, Avrupa'da bükülen ipten, Türk tezgahında dokunan halıyı Türk malı tanıdım. Bir binanın mi'marisi Türk olmak için bütün kerestesi yerli olması lazım değildir diye işittim. (...)
Kur'an ilimlerinin en önemlisi tefsirdir,diğer ilimler onun yardımcısı gibidir. Çünkü tefsir Kur'anı anlama ve açıklamaya yönelik faaliyetler bütünüdür.
Reklam
A'raf,199
«Af yolunu tut! Mâ'rufu, hayırlı ve iyi şeyleri emr ve tavsiye et! Câhillerden yüz çevir!» âyeti nâzil olunca, Peygamberimiz, bunun tefsir ve izâhını Cebrâil'den sordu. O da : «Bilen'den sorayım!» diyerek gitti. Geldiği zaman «Yâ Muhammed! Seninle ilgisini kesenle ilgilenmeni, Seni mahrûm edene, Sana vermeyene, vermeni, Sana zulüm ve haksızlık yapanı... bağışlamanı, Allâh, Sana emrediyor!» dedi.
Sayfa 202 - Cilt 8 ~ Şamil YayıneviKitabı yarım bıraktı
168 syf.
·
Not rated
Allah c.c Kur'an'ı; insanları karanlıklardan aydınlığa çıkaran, kalplerdeki dertlere deva olan iyi davranışlarda bulunan müminlere kendileri için büyük bir mükafat olduğunu müjdeleyen, Rabbimizden bir öğüt,rahmet,inananlara yol gösterici, ölmüş kalpleri dirilten bir ruh, kendisine tutunduğumuz da bizi aydınlığa,olgunluğa,İzzet ve şerefe götürecek olan Allah'ın sapasağlam ipi ve her şeyi tastamam açıklayan bir rehber olarak tanımlamaktadır.Kur'an'ın Kur'an'dan sonra ilk müfessiri Hz.Muhammed (s.a.v)dir.İkinci müfessiri sahabe, üçüncü nesil müfessiri ise tabiindir.Onlardan sonra tefsire büyük katkı sağlayan müfessirler ve tefsir kitapları Maturidi,(Te'vilatu'l Kur'an) ,Tabersi (Mecma'ul Beyân) ,Nesefi (Medariku't Tenzil ve Hâkaiku't Tevil), Bursevi (Ruhul beyan)ı.Kitapta bu müfessirler Kuran'da olan kıssaları ve antropomorfizm,takiyye,ruhsat,siyak,sibak,itab,azimet gibi kavramları dile getirerek tefsir etmişlerdir.Gerek dirayet metoduyla gerek rivayet metoduyla birçok konuyu Kurandaki ayetlerden ve peygamber (a.s) Tevilinden yola çıkarak açıklamışlardır.
Meşhur Müfessirler ve Örnek Metinler 2
Meşhur Müfessirler ve Örnek Metinler 2Kolektif · Grafiker Yayınları · 20202 okunma
Bu tablonun da açıkça gösterdiği üzere, Kur'an'ı anlamak, ilk doğrudan muhatablar dönemindeki gibi dolayımsız olmaktan çıkmış, metre yaklaşmak, ancak asırlar içerisinde biriken curufatin ayıklanmasıyla mümkün olabilecek bir hâle gelmişti. Dolaylı muhatablar söz'le, müşterek bir “şimdi' içerisinde karşılaşmadıklarından, ister istemez söz'ün delâletini, söz'ün kendi bağlamında ararnak zorundaydılar; ne ki kocaman bir tarih vardı metin'le kendi aralannda. Söz'ü doğrudan işitmemişler, ona doğrudan muhatab olmamışlardı. Bilakis söz'ü koca ciltlerin sayfaları içerisine sıkışmış ve üstelik etrafını bir 'yorumlar hâlesi' sarmış bir durumda buldular. İşin garip tarafı, bu koca ciltlere iyi bir eğitim almadıkça, temel alet ilimleriyle mücehhez olmadıkça yaklaşmaları da mümkün değildi. Dil ilimlerinde maharet kesbetmeden Ebu Ubeyde, Ferra, Zemâhşerî, Ebu Hayyan, Kadı Beydavî gibi âlimlerin tefsirlerini, kelâm ve felsefe okumadan Fahr’ur-Razî'nin tefsirini, hadis ve fikih tahsil etmeden Begavî'nin, İbn Kesîr'in, Kurtubî'nin, Cessâs'ın, Ebu Bekir İbn’ul-Arabî'nin tefsirlerini okuyamaz, okusalar bile kavrayamazlardı. Metin'le dolaylı muhatablar arasındaki mesafenin iyice açılması ve böylelikle halkın metnin dil ve üslubunu kolaylıkla kavrayamayacakları bir konumda yer alması, ister istemez, metnin dilini "herkesin anlayabileceği bir dil", metnin ele aldığı bazı meseleleri ise, “herkesin anlayabileceği türden meseleler” olmaktan çıkarmış, metnin dili ve bu dilde ifade edilen bazı meseleler, kaçınılmaz bir surette köklü sa'y u gayretlerin sonucunda kavranabilecek bir mahiyete bürünmüşlerdi.
Sayfa 101
mülk 10. Yine, derler ki: “Şayet (vahye) kulak vermiş ya da kendimiz akletmiş olsaydık, bu çılgın ateşin sahipleri arasında olmazdık!” [1716] “Şayet kulak vermiş olsaydık”, yani hakkı arzulayan kimseler olarak uyarıya kulak vermiş -uyarıları adamakıllı düşünen- kimseler olsaydık...Denilmiştir ki burada sem‘ ve ‘akl bir arada zikredildi; çünkü mükellefiyet naklî ve aklî delillere dayanır. Bu âyette “Eğer biz Ehl-i Hadis veya Ehl-i Rey mezhebine mensup olsaydık…” şeklinde bir mâna kastedildiğini söylemek bir tefsir bid‘atidir. Sanki âyet bu iki ekolün ortaya çıkmasından sonra inmiş!.. Sanki Allah diğer mezheplerin mensupları ve müctehidleri hakkında tehdit âyeti indirmiş!.. Kesin kurtuluşa sanki bu iki ekolün mensupları erecekmiş!.. -Oysa cennetle müjdelenen sahabi sayısı sadece ondur; bu sayıya bir onbirincisi eklenmemiştir.- Sanki sırat köprüsünü geçenlerin çoğu bu iki fırkanın ismini işitmiş!..1
Sayfa 832 - Yazma eserler
Reklam
640 öğeden 691 ile 640 arasındakiler gösteriliyor.