Somuncu Baba'nın dervişlerinden biri ziraatla meşgul idi. Bir tarla şeyh için, bir tarla kendisi için ekti. Şeyhi için ektiği tarla mahsul vermedi. Kendisi için ektiği tarla ise fevkalade mahsul verdi. Şeyh, bir gün dervişe, "Bizim tarla hangisidir?" diye sordu. Derviş utandı, kendi tarlasına işaret ederek: "Bu sizindir." dedi. Şeyh tarlaya bakınca üzüldü. Derviş niçin üzüldüğünü sorunca buyurdu ki:
"Hiç dünyalığımız olmazdı. Acaba bu hangi günahımızdan oldu. Dünyada malın çok olması, bizce makbul değildir. Zira ahiret için çalışırız. Belki bu, günah tohumunun büyümesindendir." dedi. Bunun üzerine derviş, hakikati söyledi.
(Şakaiku'n-Numâniye, Taşköprüzâde/ Fazilet Takvimi-28 Eylül 2015)
Abbasî halifesi Me’mûn, kendisine bir vezir seçmek istediğinde şöyle yazmıştır:
“Gerçekten ben, işlerimin idaresinde kendim için bir adam isterim ki hayırlı ve övülen hasletleri zâtında toplasın. Edepli, terbiyeli tecrübeli ve isabetli görüş sahibi olsun. Kendisine emanet edilen sırlar ile kaim ve emin, uhdesine ihale olunan önemli işlerin yapılmasında gayretli olsun. Hilmiyle sükût edip ilmiyle konuşsun. İşaretten hemen anlayıp her yönden işinde tedbirli olsun. Âlimlerin vakarına, akıllıların tevazuuna, zekilerin ve fakihlerin anlayışına sahip olsun. Kendisine ihsan olundukça şükredici, eziyet olundukça sabredici olsun. Mahrumiyete sebep olacak şeylere vaktini harcamayıp güzel ifadesi ve tatlı dili ile insanların gönlünü hoşnut etsin.”
Tarihi yazanların gözünden bakabilme gayesiyle başladı hikâyemiz... İlk defa yayınladığımız dosyalarla yazılmayanları yazdık.
Yerinde Tarih ile gidilmeyen yerlere gittik.
3D videolarımız ile dünyada ilklere imza attık.
15 yıldır ecdadın izinde gerçek tarihin peşinde tarih yazmaya devam ediyoruz...
Bir orduyu zafere götüren en önemli etkenlerden biri, askerin maneviyatıdır. Tarih sahnesinde, maneviyatı ve motivasyonu yüksek olan ordunun, karşılaşacağı zorluklar karşısında daha dirençli olduğu, pek çok kez sabittir. Ecdadımızın da savaşlardaki en büyük motivasyonu, şüphesiz dua ordularıydı. Bir ordu sefere giderken bütün halk ve ulema seferber edilir, İslâm askerlerinin muzafferiyeti için dualar edilirdi. Birazdan okuyacaklarınız da bunun en çarpıcı örneklerinden birini ortaya çıkarıyor...
Kaptan-ı deryâ Kaplan Mustafa Paşa, donanma ile İzmir’e geldiğinde Allahü Teâlâ’nın takdiriyle vücut gemisi, muhalif esen ecel rüzgârı sebebiyle ölüm girdabına düşüp rahmet denizine daldı.