Zaman, başarı ve başarısızlık arasındaki boşluğu büyütür. Zamanı neyle beslerseniz zaman onu katlar. İyi alışkanlıklar zamanı müttefikinize dönüştürür. Kötü alışkanlıklar işe düşmana..
İnsan ölüyor sevgilim
Kalbi kabul etmese de
Bedeni öğreniyor bir gün ölümü.
Ey belleğin yedi kırbaçlı boşluğu Hangi arzu yatağında boğulursa boğulsun
Kapanan senin can evin oluyor.
Zaman ona nasıl bir rol biçmişti böyle?
Başkasının sofrasına davetsiz bir misafir mi, yoksa mekâna yapışmış bir asalak mı?
Zaman şüpheler ve vehimlerle doluydu. Kökleri çok derinlere, kadim geçmişe uzanıyor, ne azalıyor, ne çoğalıyordu.
Evrenin tamamını kuşatan o güç içerisinde geçmişin, geleceğin veya şimdinin gerçek anlamı neydi?
Bilinmezlik içindeki hakikatin yürüttüğü o hükmü bir türlü öğrenmek mümkün olmuyordu. Zaman denilen şey, varlığın tamamını ve insanın tüm hücrelerini kontrol ederek beraberinde sürükleyip götürüyordu, o kadar.
Belki bu bir değişim ve dönüşümün kuralıydı. Hatıralar veya hayaller... Zaman hem dost, hem düşmandı. Hem mazlum, hem zalim. Aktıkça köpüren bir nehir, durdukça kuduran bir şehir... Özlem ve sevdanın tuzağı. İyi ile kötünün, iyilik ile kötülüğün yolunu ayıran bir despot. Bazen rahmette zahmet, bazen zahmette rahmet... Hayırda şer, şerde hayır...
Bütün bunlar zamanın kalple alâkalı olduğunu da gösteriyordu; mutluluk ile çoğalıyor, keder ile yitip gidiyordu. Bir çizgiydi sanki, sonu yok bir çizgi, başı olmadığı gibi. Ne bir tezgâhta dokunuyor, ne bir rengi var.
Allah, insanlara birer parçasını bölüştürüvermiş.
Kalbin atışıyla birlikte başlayıp kalbin susmasıyla sona eren bir vehim.
Ama aynı zamanda oturmuş Eflatun'un mağarasındaki gölgeye kimliğini veren cevher..