kor düşseydi keşke yüreğime,
bu yine anlaşılır olurdu.
içimde suyu kesilmiş bir fıskiye
birdenbire buruşup soldu.
hoşçakal diyebildim güçlükle,
sesimi iğneden geçirerek.
dönüp arkamı yürüdüm,
adım adım gittikçe küçülerek.
sen bana bir gurbet sundun,
buğulu çocuk gözlerinle.
öpüp başıma koydum,
sevginin solgun güzelliğiyle.
Romen Diyojen Alparslan tarafından yakalandı. Alparslan "Ben esir düşseydim, sen ne yapardın." diye sorunca Romen, "düşmana yapılması gerekeni" dedi. Alparslan, şimdi sana ne yapacağını sanıyorsun? Romen Diyojen, beni öldürebilirsin, Alparslan, İmparatoru misafir edip İstanbul'a dönmesi için serbest bıraktı. 10.000 dinar yol harçlığı olarak, para vererek gönderdi. İstanbul'a dönünce, Dukas'ın askerleri tarafından tutuklandı. Iki gözüne mil çekilerek kör edildi. Alparslan tam bir civanmertlik örneğini yaptı. Onu serbestçe gönderdi. Eski zamanlardan beri, Türk bu durumdakileri öldürmeyip serbest bırakırdı. Bu Türklere has bir özelliktir. Alparslan'ın yüzlerce yıl sonraki neslinin Çanakkale'de, Yemen'de, Sakarya'da, İstiklâl (Kurtuluş) savaşında bile atalarından gelen bu insanlık yüceliği görülmüştür.
Düşünce ve hayat iki zıt kutuptur. Bu nedenle -Orlando da şimdi bir koltukta oturup düşünüyor- o işini bitirene kadar takvimin aylarını ezbere sıralamaktan, tespih çekmekten, sümkürmekten, ateşi körüklemekten, pencereden dışarı bakmaktan başka yapılacak bir şey yok. Orlando öyle sessiz oturuyordu ki yere iğne düşse duyardınız. Keşke bir iğne
kor düşseydi keşke yüreğime,
bu yine anlaşılır olurdu.
içimde suyu kesilmiş bir fıskiye
birdenbire buruşup soldu.
hoşçakal diyebildim güçlükle,
sesimi iğneden geçirerek.
dönüp arkamı yürüdüm,
adım adım gittikçe küçülerek.
sen bana bir gurbet sundun,
buğulu çocuk gözlerinle.
öpüp başıma koydum,
sevginin solgun güzelliğiyle.
Siyah gözlerinde, hep aradığım o karanlık, sonsuz geceyi bulmuştum, onun büyülü, müthiş karanlığında batıyordum. Ayağımın altındaki zemin sarsılıyordu, düşseydim belki de inanılmaz bir keyif alırdım.