hayalperest bir gencin petersburg şehrinin sokaklarında gezereken nashenka adlı bi genç kızla onu takip eden bir adamdan koruması ile tanışırlar tanıştıkları gece nashenka aşık olduğu kiracıları ile 1 yıl önceden buluşma sözü alıp buluşacağı yerde beklerken adamın gelmemesi sonucu ağlarken kahramanın dikkatini çeker oradan başlar hikaye nashenka ilk günler neden ağladığını söylemez kahraman aşırı asosyal olduğu kendi içine kapanık olduğu için karşı cinsleri ile nasıl konuşacağını bile bilmez nashenka bana aşık olma sakın uyarısını yapmasına rağmen kısa bir sürede nashenka ya aşık olur ama ona açılmaz nashenkanın kör bir ninesi vardır sadece ona bakmakta olup ninesi aşırı geri kafalı olup habersiz bir yere gidemesin birşey yapmasın diye torununu kendine iğneleyen bir kafa nashenka da hayatında sadece kiracılarını görmesi sebebi ile kendisinden yaşça büyük olsa bile bu hayattan kurtulmak için kiracı ile evlenmek ister kiracı bir iş için başka şehire gitmek zorunda kalır nashenkaya söz verir eğer döndüğümde birini bulup evlenmezsen seninle evleneceğim diye söz verir döneceği günü buluşacakları yeri belirtir nashenka ile arkadaş olan kahramanımız bu hikayeyi öğrenir ve nashenkaya destek olup yardımcı olmak ister kiracının gelmediğini görünce aşkını itiraf eder aralarında geçen konuşmadan sonra sevgili olurlar omuz omuza gezerken ninesinden habersiz kiracı ile karşılaşır nashenka kahramanımızı bırakıp kiracının kollarına koşarak kahramanımız derbeder bırakarak hiç bir duygusunu sözünü önemsemeden kiracı ile gider
Beyaz GecelerFyodor Dostoyevski · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202481,6bin okunma
“Kısırdöngü asla yok olmaz. Sadece genişler, sonra da kendini unutturur. Niye? Çünkü döngü dediğin, bildiğin daire. Üstünde tam tur atmak o kadar uzun sürer ki, aynı noktadan ikinci kez geçtiğini anlayamazsın bile. Hatta bazen, kısırdöngü öyle bir genişler ki başladığın yere dönmeye ömrün bile yetmez. İnsan da, kör bir at gibi koşturur üstünde. Düz gittiğini zanneder. İlerlediğini. Hatta ilerlerken öldüğünü düşünüp son nefesini bile huzurla verir! Ama kör olmak şart, tabii! Yoksa anlarsın aynı yerde dönüp dolaştığını. Onun için yaşlıların gözleri bozulur, anlıyor musun?”
Kabullenmek..
Israrları, olmazları oldurma arzusunu ve geçmişin kıskacında sıkışıp kalmış duyguların derin izlerini..
Yüzlerce kurgu üzerine düşünmeyi artık bırakmayı, kendini bundan böyle yalnızca kendi benliğine kanıtlamış olmanın verdiği iç huzuru, yine kendi sevgisine dair emin olma hissiyatı ile yola devam edebilmeyi...
Kabullenişin en güzel yanı da bu ya yüreğini patlatırcasına bir acıyla anlıyorsun oraya sığmayan şeyin ne olduğunu, ne kadar acı verse de ne kadar iyi, güzel ve katlanmaya değer olduğunu...
Kabullenmek...
Epey çetrefilli bir mücadelede yolda olmaktan öte yokuşa tutulmak..
Kabul etmek bir yana bazı şeylerin önüne geçebilme arzusu yıpratıyor en çok da insanı, ben kimim ki, neyim ki diyorsun sürekli kendine, bir yandan da istemekten vazgeçemiyorsun, arada öyle ince bir çizgi var ki o ince çizgide çırpınıyorsun, onun da adı sabır oluyor, en sonunda şunu demek içini ferahlatıyor: "beni Yaratan elbette yolumu gösterir, güzelleştirir, elbette önümü açar, taşları kaldırır, ve benim için hayırlı olan ne ise onu nasip eder" , yeter ki inanmaktan vazgeçmeyesin, artık rüzgar nereye eserse oraya giden olmak değil de baharda açan çiçeklerin kokusuna doğru yol almak istiyorum, yol belli, yolu çizen belli, endişelerin karanlığında kör olmak değil de o küçük delikten içeri sızan aydınlığı bulmak umudu var içimde.
Dürüstlüğümün bittiği yerde körüm ve kör olmak isterim. Ama bilmek istediğim yerde dürüst de olmak isterim, yani sert, katı, hoşgörüsüz, gaddar, acımasız.
“Erkeklerin öyle bir bakışları, öyle bir gülüşleri, ellerini kaldırışları, hülasa kadınlara öyle bir muamele edişleri var ki… Kendilerine ne kadar fazla ve ne kadar aptalca güvendiklerini fark etmemek için kör olmak lazım. Herhangi bir şekilde talepleri reddedildiği zaman düştükleri şaşkınlığı görmek, küstahça gururlarını anlamak için kâfidir. Kendilerini daima bir avcı, bizi zavallı birer av olarak düşünmekten asla vazgeçmiyolar. Bizim vazifemiz sadece tabi olmak, itaat etmek, istenilen şeyleri vermek… Biz isteyemeyiz, kendiliğimizden bir şey vermeyiz… Ben bu ahmakça ve küstahça erkek gururundan tiksiniyorum. Anlıyor musunuz?