Bir masal anlatayım Yusuf bak sana. Yusuf benim içimde de masallar uyuyor söz aramızda, hala. Bak Yusuf, sudan çıkan ışıklı bir düş arabası gibi doğuyor ay, işte tam şurada. Hadi sen de çölün öbür tarafında güneş doğar nasıl batar, anlat bana. Bak Yusuf sana ipek bir gömlek aldım, hah şöyle, şu inciyi de takalım saçlarının gecesine. Yumma Yusuf gözlerini, dinle beni. Uykumu esir aldı benim güzelimi. Haydi şu ırmakta ıslatalım saçlarını, gözlerini. Otur haydi dizimin dibine Yusuf, bak şu nar şerbeti senin için, için serinlesin. Canın mı acıdı, ver parmağını öpeyim de geçsin. Yusuf anlatsana, kuyunun karanlıklarında çok mu korktun? Kervanlar getirirken seni çölün bu tarafına çok mu yoruldun? Yusuf, Yusuf, Yusuf, Yusuf...
"Dikkat, Zeze! Bu diyeceğim çok önemli: Önce sağına, soluna bakacaksın. Sonra, haydi!" Yolu koşarak geçtik. "Korktun mu?" Elbette korkmuştum, ama başımı hayır anlamında salladım.
Sayfa 13
Reklam
Kahvenden bir yudum bile almamışsın; Korktun mu beni kırk yıl sevmekten?
Gölgem düşmüyor Artık Evinin Duvarlarına Hadi gir içeri. Ama gözlerindeki o kanayan suçluluk bırak kapıda kalsın. Ona ihtiyacımız yok artık. O hayatın içine birtürlü sığamayan ve telaşından durmadan sigaraya sarılan yorgun ellerini, nereye baksan hep karşında duran o kırgın çocukluğunu, uzak denizlerin sisli buğusuyla her daim ıslak dudaklarını,
Gölgem Düşmüyor Artık Evinin Duvarlarına
Gölgem Düşmüyor Artık Evinin Duvarlarına Hadi gir içeri. Ama gözlerindeki o kanayan suçluluk bırak kapıda kalsın. Ona ihtiyacımız yok artık. O hayatın içine birtürlü sığamayan ve telaşından durmadan sigaraya sarılan yorgun ellerini, nereye baksan hep karşında duran o kırgın çocukluğunu, uzak denizlerin sisli buğusuyla her daim ıslak
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.