"Ben sadece fazlasıyla ciddiye almıştım, küçükken babamın bana birini üzdüğümde söylediği o sözü. “Kendini karşındakinin yerine koy” ve ilk başlarda bunu o kadar çok yapmıştım ki, bir gün dönüş yolunu yani kendimi bulamadım.
"Siz böyle kitaplar okumaya nasıl alıştınız?”
“Gayet basit! Her gün yemek yemeye nasıl alıştıysam! Her gün bir şeyler yiyorum. Niçin? Midemi doyurmak için. Bilir misin, insanın midesi gibi kafası da acıkır. Kafayı doyurmak için de okumak gerekir. Bu yüzden okuyorum.”
Tarlalara bir bakarsın bulut çökmüş sanırsın kara toprağa.Öyle pamuk olur işte.Toplarsın.Okkası on kuruştan.Bir şehir var, Adana şehri.Safi sırçadan, tiril tiril yanar gece gündüz.Aynen güneş gibi.Onun içinde gezersin.Evlerin araları, onlar sokak derler adına, cam gibidir. Balı dök yala. Trenler gelir gider.Denizin üstünde bir köy kadar vapurlar yüzer. Dünyanın öteki ucuna gider. O da güneş gibi yanar.Işığa boğulmuştur.Bir bakarsın bir daha gözünü alamazsın.