Ama yakışıklı erkek -Rhysand- gece yarısını andıran bir sesle sordu. "Bu dünyayı nasıl buldun?" Bu, karşısına çıkılacak türden bir adam değildi. Bu insanların hiçbiri değildi ama özellikle bh adam... etrafına güç yayıyordu. Bu dünyanın ekseni sanki oydu. Öyleyse kral gibi bir şey olsa gerekti.
İktidara sümük gibi yapışır bu ezeli hizmetkâr, telaş içinde bir kez daha efendisine biat eder! "Majestelerinin bana tevdi edilmesini tensip buyurduğu bu elçiliği şükranla kabul ediyorum efendimiz," diye yazar elli yedi yaşında, yirmi milyonun sahibi bu adam altı ay önce himmetiyle yeniden kral olmuş kişiye tevazu içinde.
Sayfa 261 - Can YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Çok kral adam ya
"Tairn kadar güçlü bir ejderhanın söz konusu olduğunu şimdilik bir kenara bırakalım, subay olarak biz bile bu konuda zorlanırken ikinci sınıftan birinin ejderhasının baskın duygularından kendini korumasını bekleyemeyiz." Varrish her zamanki yılışık kayıtsızlığını kaybederek, "Belki siz zorlanıyor olabilirsiniz," diye tersledi onu. "Bazılarımız ejderhalarımızın kaprislerine boyun eğmez. Aslında onları etkileriz." "Bu kesinlikle üzerinde düşünmeye değer bir teori." Kaori gelmeyen bir cevabı bekliyormuş gibi duraksadı. "Tuhaf. Bu, köprüden sonra o bağ kurmuş biniciler takımını ateşe veren Solas'ı etkilediğiniz anlamına mı geliyor?" Varrish ikimize baktı. "Burada işimiz bitti."
Sayfa 412 - Kaori-VarrishKitabı okuyor
Ve "Ben kralım" diyen bir adam, gerçek bir kral değildir.
Sayfa 182 - EpsilonKitabı okudu
Kral Süleyman ayakta karşıladı Melike’yi. Sebe Melikesi, Kralda hiç hayal etmediği bir hal yakalamıştı. “Kudüs Krallığına hoş geldiniz!” Vakur bir tebessümle karşılık verdi Belkıs. Dikkatle inceledi Sultanı. Ay yüzlü, aydınlık simalıydı Kral. Geniş alınlı, geniş omuzlu, derin bakışlı bu adam Sultan Süleyman’dı ve Sebe Melikesi Belkıs onun huzurundaydı. Sırtında bulut beyazı bir kaftan, elinde harnup ağacından bir asa, aydınlık yüzünde anlamlı bir gülümseme, halinde tarifi mümkün olmayan bir vakar vardı. En çok da bakışlarından irkilmişti Belkıs. Yedi deryaların ötesinden bakıyor gibiydi. Derin, anlamlı bakışlarından çok şey okunuyordu. Akıl ve kalp güzelliğinin hem dem olduğu bir yüz seyrediyordu Melike. Huzur ve sükunet, güç ve güzellik, ahlak ve akıl iç içeydi. Merhamet ve şefkat yüklüydü hali. Erdemin dengeli duruşunu seyretti. Adalet ve akıl, maharet ve azim doluydu. Vakar ve tebessümü denk kefelerde tuttuğu aşikardı.
Adam kuşu kafesiyle birlikte alıp getirir. Süleyman ona, ‘Ey güzel bülbül.’ der. ‘Sahibinin senin üzerinde hakkı vardır. Seni yüksek paraya satın almış. Neden sustun? Niçin ötmezsin?’ Kuş derdini anlatır. Uzun bir diyalogdan sonra Sultan Süleyman kuşun sahibine açıklama yapar. ‘Kuş diyor ki, sahibime söyle benden ümidini kessin. Benim ötüşüm, feryat ve figanım vatan ve evlat hasretindendi. Kuşun biri bana, ‘Sen böyle güzel öttüğün için seni kafesin içinde hapsediyorlar. Ötme, sus! Eğer böyle devam edersen kurtulursun.’ dedi. Ben de vatanıma ve evladıma kavuşmak için sustum. Artık ötmeyeceğim.’ diyor der. Bunun üzerine adam merhamete gelir, ‘Ey Allah’ın peygamberi!’ der. ‘O halde onu bırak gitsin. Ötmeyen kuşu ne yapayım!’ Kral, adama bin dirhem verip kuşu satın alır ve ardından onu özgürlüğüne kavuşturur. Kuş kafesten kurtulup havalandığında ötmektedir.
Reklam
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.