kübra

kübra
@kubkub99
Küçük aksiliklerin seni üzmeyeceği küçük detayların seni neşelendireceği bir yıl olsun
Sabitlenmiş gönderi
Kendi hedefime varmak istiyorum, kendi yolumda ilerliyorum; tereddüt edenlerin ve ağırdan alanların üzerinden atlayacağım. Benim yolum, onların batışı olsun!
Reklam
“İnsanoğlu bazı şeyleri görememekle ne çok şey kaybediyor.”
Yıllar sonra öğrendim ki ; bağırıp çağırmana gerek yok! Sesini duymak isteyene bir fısıltı bile yeter.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Normalde beyin görüntüleme sırasında bir iş yaptığında beyninde o işi yapmakla sorumlu bölgeyi renkli olarak görürüz. Aktif bölge dışında beynin geri kalan büyük bir kısmı karanlık gözükür. Sadece müzik dinleyenlerin beyninden elde edilen görüntüleri kesinlikle görmen lazım. Beyninde birbiriyle alakası olmayan birçok bölge aynı anda aktifleşiyor ve karşımızda rengarenk bir beyin görüntüsü çıkıyor
Mutluluğun ve gülümsemenin bu kadar hızlı yayılması gerçekten ilginç bir durumdu.
Reklam
Dünyadaki evliliklerin çok küçük bir kısmı, zorla yaptırılan evliliklerdi. Geri kalan çok büyük bir kısmı ise birbirini sevdiklerini sanan insanların yaptıklarıydı. Daha doğrusu seveceği insanı bulamadığında, korkudan bulduğu insanı sevmeye çalışanlar. Hoşlanma hissini aşk sananlar. Her taraf bu tarz çiftlerle doluydu. Acaba yeryüzünde gerçekten aşık olup beraber olabilen kaç kişi vardı diye merak etti Tesla. Kaç tane olabilirlerdi ki? Aslında yıllar önce Shakespeare meseleyi çok güzel özetlemişti : “ Beğendiğiniz bedenlere hayalinizdeki ruhları koyup bunu ‘aşk’ sanıyorsunuz. “ cümlesi , ortalama bir insanın aşk sandığı fizyolojik süreci güzel ifade ediyordu.
Yüzünün güzelliği o kadar göz alıcıydı ki sadece çok az kişi bu güzelliğin altındaki derin acıyı görebilirdi.İnsan beyni böyleydi işte. Nerede bir güzellik görse etrafındaki diğer şeyler anlamını yitirirdi. Devin de böyle bir güzelliğe sahip bir adamdı ve etrafında onu gören herkes sadece bu güzellikte kalırdı. Daha öteye, derinlere gidemezdi.
Adam için aşk acayip bir şeydi, içtikçe susatan, yedikçe acıktıran , tükettikçe yaratmasına neden olan, yeryüzündeki en paradoksal süreçti. Kesinlikle bir keyif hali değildi yani. Acı ile zevkin garip bir karışımı söz konusuydu.
Hissettiklerini başkalarının cümlelerinde görmek adamı rahatlatmıştı
Adam bir türlü anlamıyordu. Beyin üzerine onlarca kitap ve araştırma okumuştu. Bu konuda kendisini önemli bir şekilde geliştirmişti.Ama bir türlü anlam çıkaramamıştı. Nasıl olur da bir başka insanı içinde hissedebilirdi? Onu gördüğü an sahip olduğu bütün organların aslında ne kadar bağımsız ve başına buyruk olduklarını bir kez daha anlıyordu. Yıllardır beraber yaşadığı kalbi artık kendisini dinlemiyordu, beyni desen çoktan olay yerini terk etmişti. Ama adam bir şeyden çok emindi. Tüm hücrelerinin kendisini terk edeceğini bilse bile , onu gördüğü anları dünyada hiçbir şeye değişmezdi. Bundan daha büyük bir dopamini vücudunda salgılatan başka bir fizyolojik fenomen bilmiyordu. Emin olduğu bir şey daha vardı; şu hayatta kendisini anlayabilecek hiç kimse yoktu.
Reklam
Bugün aşkının yıl dönümüydü. Onu ilk kez gördüğü günün. O anı ne zaman hatırlasa, başı dönecek gibi oluyordu. Bi insanın fizyolojisini bu hale sokacak nasıl bir güçtü ki bu, on sekiz yıl geçmesine rağmen kendisinden hiçbir şey kaybetmemişti
Her ne kadar bilim insanları aşkın ömrüyle ilgili çeşitli fikirler öne sürse de bu kesinlikle adamın aşkı için geçerli değildi.Zira üzerinden on sekiz yıl geçmesine rağmen, yani bir bakıma aşkı reşit olmasına rağmen hala ilk günki hissettiklerini hissediyordu adam
Hayat çok zordu. Eskisine hiç benzemiyordu. Açlık, her kapıya gelip dayanmıştı. Bütün bunlara rağmen son gücümüzle tarlayı işlemekten, olabildiğince ürün devşirmekten geri kalmadık.
Aramıza yerleşen dev bir sessizlik konuşmamıza engel oluyordu sanki. Oysa birbirimize söyleyeceğimiz şeyler öyle çoktu ki…
Geleceğin ne getireceğini kimse bilemezdi ve şimdi olanları düşünüp üzülmenin de hiçbir yararı yoktu.
207 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.