Çünkü insanların çoğu savaşlar çıkarmak, komşularından kâr elde etmek, makinelerin onda biri kadar sürede yapabileceği işlerde çalışıp durmak, ya da sadece daha ilginç şeylere dikkatlerini vererek oyalanmakla çok meşguldü. İnsanın ve atalarının sayısız parça ve kalıntılarını içeren binlerce dokunulmamış yatak olabilir.Özellikle Asya'da, Hindistan ya da Doğu Hint Adalarında en aydınlatıcı ipuçları saklı olabilir. Günümüzde erken dönem insanlara dair bildiklerimiz halihazırda bilinecek olanların çok küçük bir kısmıdır.
Sonra da yazar, "Türklerin milletleri dine göre ayırma politikalarının çok ciddi sonuçlar doğurduğuna" (s. 29) işaret ederek, daha o tarihte Misak-ı Milli'yi öngörür gibi şu tespiti yapıyordu: "Türkiye Küçük Asya'nın dışında bir ulus değildir." (s. 33)
Sayfa 95 - Yordam Kitap
İlginçtir ki, Hıristiyanlığın kaderi ve tarihi o zamanki adıyla Küçük Asya olan Türkiye'nin İznik şehrinde toplanan 1. Ekümenik Konsil'de alınan kararlarla belirlendi. Bu ilk konsil, tarihteki en gaddar ve kurnaz imparatorlardan biri olan Konstantin tarafından toplantıya çağrılmış ve bizzat onun tarafından yönetilmiş ve yönlendirilmişti. Yine ilginçtir ki, Konstantin bu "dinsel" toplantıya başkanlık ederken henüz Hıristiyanlığı ka- bul etmiş değildi ve pagan tanrısı "Helios"a (Sol Güneş) tapıyordu! Helios, İran-Mezopotamya kökenli Mitraizm'in Bizans tarafından benimsenmiş şekliydi.
Sayfa 13 - Destek Yayınları
296 syf.
7/10 puan verdi
·
Beğendi
Merhaba arkadaşlar! Bugün size #sonnokta adlı bir eser ile geldim. Küçük bir çocuk olan Asya’nın gözü önünde babası önce annesini öldürüyor sonra da kendisini. İki ölüm bir anda sadece acı mı bırakır arkasında. Olay şöyle ise siz düşünün baba katil, anne eşinden gördüğü zulme dayanmadığı için
Son Nokta
Son Noktaİlknur Şahin · Aspasia Yayınları · 202127 okunma
Enver Paşa'nın İzlediği Dış Politikaya Dair
Enver Paşa kıvrak bir dış politika elemanı gibi, bir yandan Alman askeri yardımını almaya çalışırken, diğer yandan savaşa girmeyi geciktirmeye uğraşıyordu. Bunu Almanlara karşı değil, ordunun vazifesini yapabilmesi için gerekli hazırlıkların tamamlanması için yapıyordu. Bu konudaki tutumları, Enver Paşa'nın ayni zamanda iyi bir müzakereci olduğunu göstermektedir. Bu bağlaşmanın Almanların da işine yarayacağı doğaldır; hatta, onlarında zannettiklerinin çok üstünde kendileri için faydalı olmuştur. Alman yönetimi, kendi işine yaramayacak bir bağlaşmayı sırf Osmanlı'nın hatırı için imzalayacak kadar elbette ki saf değildir. Peki Türk hükümeti mi o kadar saf yahut cahildi? Enver Paşa bütün bunları bilmiyor muydu, sırf Almanlara olab hayranlığı mı O'nu savaşa itti? Bu tür hükümler kahve sohbetleri için bile caiz değildir. Enver Paşa, henüz otuz yaşında bir subayken Trablusgarp'tan şunları yazıyordu: "Doğru, Avrupalı düşmanlarımdan nefret ediyorum, ama Hans ile münakaşa ederken, milletlerin arasında bir tek menfaatlar rol oynar, duyguların önemi yoktur, derken, söylemek istediklerimde haklı olduğumu bana gösterdikleri için de hayranlık duyuyorum onlara..." Aynı yıl yazdığı diğer mektupta Almanya'nın, neyin peşinde olduğunu bakın nasıl ifade ediyor: "...bütün Avrupa'nın, bizim zayıflamamız karşısında menfaati var... Almanya kendi cephesinden, Küçük Asya'ya el koyma vaktinin böylece daha da yaklaşacağını düşünüyor." Bunları yazan insan mı dünya siyasetinden habersiz?
Ricat ederken Yunanlılar, pek çok köylerden başka ve 31 Ağustos'ta Uşak'ı yaktıkları gibi, 2 Eylül'de Alaşehir'i, 5 Eylül'de Kasaba'yı, 6 Eylül'de Manisa'yı yaktılar. Bu yangınlar ve katliam manzaraları içinde ilerleyen Türk kuvvetleri, 4 Eylül'de
Sayfa 500 - Remzi KitabeviKitabı okudu
Sakarya savaşları tam bir meydan muharebesi vasfını taşır. Bu muharebeler baştan sona kadar yukarıda işaret edildiği gibi 100 kilometrelik bir cephe üzerinde ve bazen 20 kilometreye varan derinlikte daima bir hareket harbi olarak geçti. Hiçbir zaman bir mevzi muharebesi halini almadı. Yunan kumandanlarının hatıralarında, onların kendilerini önceden hazırlanmış bir müstahkem cephe karşısında buldukları şeklinde ifadeler vardır. Mesela Yunanistan Küçük Asya Ordusu Kurmaybaşkanı Yardımcısı Stratikos, hatıralarında şunları yazar: "Muharebenin bu kadar geniş ölçüde ve uzun müddet sürebilmesi için acaba o mevkiler nasıl tahkim edilmişti? Ve Türkler bu mevkilerin müdafaası için ne kadar kuvvet tabiye etmişlerdi? Yunan ordusunun kahhar kuvvetleri onları dağıtıp, mağlubiyetlerinin itirafına neden kifayet etmemişti?" Halbuki Sakarya sırtlarına ve Türk birlikleri buralara çekilmeden önce tek kazma vurulmamıştı. Bu bölgede hiçbir tahkimi nokta yoktu. Zaten Yunanlılar, Türkleri siperlerde ancak ilk ve son safhada gördüler. Çünkü Sakarya harbinin hâkim kanunu şuydu: - Hattı müdafaa yoktur! Sathı müdafaa vardır! Başkumandan Mustafa Kemal'in Sakarya'da ordusuna verdiği bu emir, Sakarya muharebelerinde baştan sona kadar yürütüldü. "Hakim tepelere ve siperlere bağlanmayarak, geniş bir müdafaa sathı üstünde düşmanı adım adım eritmek!…"
Sayfa 449 - Remzi KitabeviKitabı okudu
10 Temmuz 1921'de başlayıp, Altıntaş ve devamı muharebelerinde son şiddetine varan Yunan saldırıları, cepheyi çökertmişti. Şimdi her şey omuzlarına yükleniyordu. Ankara tam bir panik havası içindeydi. Göç başlamıştı. Büyük Millet Meclisinde gene sorumlular aranıyordu. Tanrı Moloh, gene kurban
Sayfa 443 - Remzi KitabeviKitabı okudu
Gelecek Kasdın, daha çirkin oldu ihmâlinden; Gerçekten, çıktın beter, emsâlinden... Mâzîni küçük düşürdü hâlin... bilmem, İstikbalin, neler duyar hâlinden!
Üç şeyi küçük görmemeli, derler: Günah, ateş ve düşman...!
250 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.