Dr. Nâzım Bey, İkiçeşmelik'te bulunan Asmalı Mescid'in hemen karşısındaki köşe başında küçük bir dükkân açmış, kapının hemen üstüne de çarpık bir yazı ile Tütüncü Yakup yazılı kırık dökük bir tabela kondurmuştu.
Kitap güzel, akıcı, yazar kaliteli bir çalışma yapmış. Ona lafım yok. Ben Osman Hamdi Bey'e kızdığım için yarım bırakıyorum. Nedeni...
Spoiler
Osman Hamdi, Paşa babası tarafından Paris'e hukuk okusun diye gönderiliyor ama bölümünü sevmiyor. Resim yapmak istediğini için sanat atölyelerinde takılıyor. Para sıkıntısı yok gayet rahat yaşıyor. Maria isimli bir kızla tanışıyor. Evleniyorlar ve İstanbul'a babasının konağına yerleşiyorlar. Küçük bir kızları var. Maria bütün ailesini Paris'te bırakıp, geliyor. Sonra Osman Hamdi, Bağdat'a göreve gidiyor -2 yıl kadar- o arada bir kızı daha oluyor. Fransızcası çok iyi olduğu için bu şekilde görevlere gönderiyorlar. Viyana'daki görevi esnasında 17 yaşında bir genç kıza aşık oluyor -o kızın adı da Maria- ve onu kendisiyle evlenmeye ikna ediyor. Birlikte İstanbul'a geliyorlar, ilk Maria'yı boşuyor ve küçük kızıyla Paris'e geri yollayıp diğeriyle evleniyor. Bu kadar kolay mı? Bu yüzden kitabın devamını okumaktan vazgeçtim.
Pelin'in çocukluk döneminde hatırladığı kadarıyla babası dindar olsa da katı kuralara sahip değildi orucunu tutar, namazını kılar, kısacası her türlü ibadeti yerine getirir ama herkesin inanışına ve yaşam şekline saygı gösterirdi.
Annesi Süreyya hanım, İstanbul'da modern bir aile içinde yetişmiş bir gün babasını çocuk yaşta kaybetmişti.
İslamiyette, bir kadın başka bir kadından olan bebeği emzirirse, akrabalık oluştuğu yönünde bir kanı vardır. Batıda ise aristokrat sınıfta rastlanan sütannelik geleneği 18. yüzyılda zengini de yoksulu da kapsayacak şekilde çok yaygınlaşmıştır.
1900'lerin başında Sütannelik için
köyünden İstanbul’a Paşa konağına getirilen yeni doğum yapmış Saliha'nın bir de oğlu vardır. Salih, çocukluğun saf haliyle birgün Paşa’nın kucağına atlayıverir ve o günden sonra evlatlık olur konağa, herkes bey diye hitap eder. Anne ve babası köylerine geri döndüklerinde Salih konakta kalır.
Salih’in saltanatı Paşanın ölümüyle son bulur. Konağın hanımı oldum olası sevmediği evlatlığı köyüne geri yollar. Talihsiz çocuğun anne babası ayrılmış. Yeniden askere alınan babasının ardından üvey annesi Salih’i evde barındırmaz ve sokağa atarak Salih'in feci bir şekilde ölümüne sebep olur...
Yazar, bir çocuğun kısacık ömrünü anlatırken dönemin yönetim sistemine eleştirel bir üslupla, metropol ve kırsal insanının yaşam kalitesini, düşünce yapılarını, her iki tarafı yansıtan perspektif bir portre çizerek nereden nereye dedirten ülkemizin tarihine pencere açmış.
Ebubekir Hazim Tepeyran, #küçükpaşa eseri ilk ve tek romanı olmasının yanı sıra, Türk Edebiyatındaki kırsal hayatı tüm gerçekliğiyle anlatan ilk roman olarak kabul edilmiş eser tavsiyemdir.
Küçük PaşaEbubekir Hâzım Tepeyran · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2020634 okunma
Abdullah Küçükkaya | Yamalı Yürekler
Merhabaa
Sizlere kapak tasarımıyla içimizi açan, sıcacık yapan ama içeriğiyle de bizi yer yer güldüren, yer yer hüzünlendiren bazen de sinirlendiren bir kitapla geldim.
“Gözyaşı ne kadar kederli akarsa o kadar iz bırakırdı düştüğü yere.”
Hikayemiz Sivas’ın Yamalı köyünde geçmektedir. Yamalı köyü, Eğri
Anlattıklarımızla mı tanınırız ? Çevremizdekilerin gördüğü kadarıyla mı tanınırız ? Peki insanlarla ilişkilerimize nasıl yansır ? Bir ölünün ardından konuşmak işinize geliyor di mi uyanıklar ? Bir gazeteci bey , yıllar önce ölen bir yazarı araştırmak ve bilgi toplamak için yazarın yakın çevresinden dört farklı kişiyle ( Bunlardan birisi de
Alberto Manguel ’dir.)görüşür. Monolog şeklinde ilerleyen kitabın sonuna doğru , bir insanı, olayı farklı kişilerden farklı yorumlamanın ne kadar birbirinden bağımsız olduğuna şahitlik ediliyor. İşin içine çıkarlar da girince ölünün arkasından konuşmak çok rahat oluyormuş . Aynı zamanda Arjantin in siyasi tarihine tanıklık ediliyor. ( Ben 12 Eylül süreciyle benzerlikler kurdum.) Tabiri caizse şiddetle tavsiye ediyorum :))
Kitabın özeti sayılabilecek olan alıntısı :
Daha ileri gideyim: Bizzat Bevilacqua bile, bu çeşitli yaşam öykülerinden hangisinin kendi gerçek hikayesi olduğunu söyle yebilir miydi, bilmiyorum. Bize benzeyen onca ayna görüntüsü nün içinden hangisinin bizi tam olarak yansıttığını, hangisinin ihanet ettiğini nereden bileceğiz? Dünyada kapladığımız küçük mü küçük noktadan bakarak hatalı imgelemler olmaksızın ken di kendimizi nasıl gözlemleyebiliriz? Arzudan hakikati nasıl ayırt edebiliriz?
Ve
#241534123
@ekrem_altintepe sevgili yazarımız öyle güzel bir şey ortaya çıkarmış ki içinde büyümeyen çocuk olanları falan geçtim herkes okumalı herkes küçük büyük demeden..
Kitabımız @marticocukkitaplari farkı ile bizlere ulaşmış.
Kokusundan baskısına bayıldım bayıldım
Ee neye bayıldım biliyor musunuz baştan sona bilinç aşılayan bir kitap...
Mesela
Mala, mülke, şöhrete, insana, bilgiye "sahip olmak" demek, onları ele geçirmek, kendine mål etmek. onlara egemen olmak ve dilediğince kullanmak anlamına gelir. Ama bu maddesel sahip oluşların sonu yoktur. İnsan hiç bir za- man yeterince şeye sahip olamayacaktır. Çünkü maddesel olan, elle tutulan aldatıcı ve geçicidir. Bu nedenle
...
Ötelerde uzanan bir toprak parçası var.
Sizi orada bekliyor olacağım.
YOZ // HASAN KAVAK
Öykü kitaplarını sever misiniz? Bir de köy temalı öyküler, keyfle okurum diyen kitap dostlarım, bir #öyküsever olarak tavsiyemdir. Samimi, içten mesajlarıyla, akıcı, sade anlatımıyla yazar @hasankava.k hüzünlü ama özünde umut