Evimde yalnızlığımı seviyorum. Düşüncelerimi açıkladığımda karşı çıkan yok; arzularımdan söz ettiğimde yadırgayan yok. Tek kişilik demokrasiye geçmek için zemin yokluyorum.
Yaşarken, zamanın kontrolünüz altında olduğunu düşünmeden ama öyleymiş gibi davranarak kanat çırpmanız, size uçuyormuşunuz hissini veren o deneyimsizlik, o hayat amatörlüğü mekânın / tabiatın sonsuz duruşuyla kolayca kırılıyor aslında. Zaman ve mekân / tabiat kalıyor, bir siz gidiyorsunuz; sizin boşalttığınız yere başkaları geliyor. Yaşadığınız eve, kaldığınız otele, uçakta oturduğunuz koltuğa, çalıştığınız masaya hatta gömülüp çürüdüğünüz ve tamamen yok olduğunuz mezara sonraları hep başkaları geliyor; sizin iz bırakarak tamamladığınızı sandığınız her şey bir başkasıyla yeniden başlıyor durmadan. Yüzyıl sonra dünyada şu an dolaşan insanlardan belki de hiçbiri hayatta olmayacak; başkaları yönetiyor, başkaları acı çekiyor, başkaları sevişiyor olacak hep. "Zaman geçmiyor, çok sıkılıyorum' diyenlere bu yüzden kızmışımdır; oysa ne büyük bir şans o. Zamanı hakettiği hatıralarla durdurabilme yetisi. Geçmişi hakettiği hatıralarla yeniden tanımlayabilme eziyeti ve memnuniyeti.