Arendt ve Heidegger
İki haftadan kısa bir süre sonra Heidegger aşkını ilan etti. Arendt ve Heidegger ilişkilerinin ilk yılında Heidegger'in ofisinde, Arendt'in çatı katının mahremiyetinde gizli gizli buluştular, ormanda uzun yürüyüşlere çıktılar. Heidegger mektuplarını Alman yazı tipi olan küçük Fraktur el yazısıyla yazdı ve bunları esas kapının altından attığında dışarıdan hiçbir yazı görünmesin diye minik kareler oluşturacak şekilde katladı.
s.63-65
İsveç askerî sisteminin üstünlüğü, 1650 yılının Eylül ayında, Leipzig'in hemen dışında gerçekleşen Breitenfelt savaşında tam olarak kendini gösterdi. 10.000 süvari ve 21.400 piyadeden oluşan, aynı zamanda deneyimli bir general tarafından (Kont Tilly) komuta edilen tecrübeli İmparatorluk ordusu, otuz/elli boyutunda kareler halinde sıralanmış olup, yirmi yedi adet sahra topu ile takviye edilmişti. Diğer taraftan, İsveçliler ve onların Alman Protestan müttefiklerinin elli bir adet ağır topu vardı. Her bir alay, dört hafif sahra topu ile desteklenmişti. 13.000 kişilik bir süvari ekibiyle korunan 28.000 piyade askeri, altı saf halinde sıralanmıştı. Savaş şu şekilde cereyan etti: Gustavus'un yanında savaşan Alman birlikleri bir saat sonra bozguna uğradılar, fakat İsveç ihtiyat birlikleri mükemmel bir düzen içerisinde ilerleyerek onların yerini aldı. Savaşın ikinci saatinde ve sonrasındaki bozgunda, İmparatorluk ordusunu 2/3'ü ve tüm silahları zayi oldu, sancakların 120'si İsveçliler tarafından ele geçirilerek Stockholm'deki Riddarholm Kilisesi'nin dekorasyonunda kullanılmak üzere geri gönderildi. Bu zaferi, İsveç'in hemen hemen hepsinde galip geldiği küçük karşılaşmaların eşlik ettiği, Lützen (1632), Wittstock (1636), II. Breitefelt (1642) ve Jankov (1645) zaferleri takip etti. Bu itibarla, Avrupa'nın diğer büyük ordularının zaman kaybetmeden İsveçlilerin savaş metotlarını taklit etmeleri hiç de şaşırtıcı değildir.
Sayfa 65 - Küre Yayınları
Reklam
Deneyim ve Apriori Bilgi
Sa­dece duyulara dayanan algıya başvurmak, dayanmak söz konu­su olursa, çok kolayca Sofistlerden Protagoras’m şu düşünce­siyle karşılaşılır: İnsan, hem de her tek insan, içinde bulunduğu duruma göre her şeyin “ölçüsüzdür. Zira algılar, duyu verileri, daima duyu organlarının durumuna göre görelidir; yani onlarındurumuna bağlıdır. Soğuk bir ele ılık
Sayfa 76 - DOĞUBATIKitabı okudu
Gittikleri yere varmaları uzun sürmedi. Bruno, gördüğü şeylere şaşkınlıkla bakıp kaldı: Hayalinde, bütün barakalar mutlu ailelerle doluydu. Bazıları, akşamları sallanan sandalyelerde oturup hikâyeler anlatır; çocukken her şeyin nasıl daha iyi olduğunu, büyüklerine ne kadar saygılı davrandıklarını, bu zamane çocukları gibi olmadıklarını söylerlerdi. Burada yaşayan bütün oğlan ve kızların ayrı gruplarda futbol ve tenis oynadıklarını, yere seksek için kareler çizdiklerini düşünüyordu. Ortada bir dükkân olacağını düşünmüştü ve belki Berlin’de gördükleri gibi küçük bir kafe. Acaba meyve ve sebze tezgâhı var mıdır diye merak etmişti. Ama sonuçta, vardır diye hayal ettiği hiçbir şey... yoktu!.. Sundurmalarının altında sallanan sandalyelerinde oturan büyükler yoktu!.. Ve çocuklar gruplar halinde oyun oynamıyorlardı!.. Meyve ve sebze tezgâhları olmadığı gibi, Berlin’deki gibi bir kafe de yoktu!.. Bunun yerine, toplanıp oturan insan grupları vardı. Hepsi yere bakıyor ve berbat bir şekilde mutsuz görünüyorlardı. Tek ortak noktaları, hepsinin korkunç derecede zayıf, gözlerinin içeri çökmüş ve kafalarının kazınmış olmasıydı... Bruno’nun düşüncesine göre, burada da bit salgını olduğu anlamına geliyordu bu
Geri13
34 öğeden 31 ile 34 arasındakiler gösteriliyor.