Mevlut, hayatının en mutlu yıllarını yaşadığını bazan seziyor, ama bu bilgiyi aklının yalnızca bir köşesinde tutuyordu. Mutlu olduğunu düşünürse onu kaybedebilirdi.
Bir vazo, bir kahve makinesi yahut bir televizyon bir kitaptan çok daha önce eskir yahut kırılıp bozulur. Bir kitap, sahibi onu parçalamak, sayfalarını yırtıp atmak, ateşe atmak istemediği sürece işlevini yitirmez.
Çoğunlukla bir kitaptan kurtulmak ona sahip olmaktan daha zordur. Kitaplar, sanki asla geri dönmeyeceğimiz bir anın tanıkları gibi, bir ihtiyaç ve unutkanlık anlaşmasıyla tutunurlar insana.
Nasıl bu hale gelebildim? Nasıl bu kadar insanlıktan çıkabildim? Seyrettiğim filmlerdeki kahramanların gerçek olabileceklerine nasıl inandım? Romanların, tuvalette okunmak için yazılmış olabileceklerini nasıl düşünemedim?