"Bak şu Ademoğluna Hüveylid! Erkek çocuk ister, yüce Rab ona Firavun ruhlu bir baş belası verir. Erkek evlat ister, Mevla ona Meryem gibi bir peygamber anası verir. Kul ikramı göremez. O sığ ve dar vadilerde dolaşmakta inat eder. Ne gariptir şu insan!"
“Abdullah bin Mübarek bir gün yolda gidiyordu. Önünde birkaç koyunla giden bir çoban çocuk gördü. Ona acıdı ve kendi kendine, Zavallı, çocuklukta çobanlık yaparsa büyüdüğünde Allahu Teala’nın ibadet ve marifetine nasıl erişir? Gideyim, ona Allah’ı tanımakta bir mesele öğreteyim, diye düşündü. Çocuğa yaklaştı;
- Evladım, Allahu Teâlâ’yı bilir
Kapıları çalan benim
kapıları birer birer.
Gözünüze görünemem
göze görünmez ölüler.
Hiroşima'da öleli
oluyor bir on yıl kadar.
Yedi yaşında bir kızım,
büyümez ölü çocuklar.
Saçlarım tutuştu önce,
gözlerim yandı kavruldu.
Bir avuç kül oluverdim,
külüm havaya savruldu.
Benim sizden kendim için
hiçbir şey istediğim yok.
Şeker bile yiyemez ki
kaat gibi yanan çocuk.
Çalıyorum kapınızı,
teyze, amca, bir imza ver.
Çocuklar öldürülmesin
şeker de yiyebilsinler.