‘Adım William Figueras. On beş yaşında koca Proust’u,Hesse’yi,Joyce’u,Miller’ı,Mann’ı okudum.
... Sonra tırlattım.’
.
Yalnızca Küba’dan değil hayatından sürgün edilmiş yazar Figueras’ın hikayesi. Kendisi içi boş bir poşet gibi rüzgarda savruluyor ancak bu rüzgar adına bakımevi dedikleri yerin pencerelerinden içeri sızmıyor.
.
Bakımevi kokuyor, bakımevi soğuk. İçindekiler ise sömürülen,sündürülen, gün geçtikçe ruhları çıkartılan bedenlerle dolu. İki seçenek var: sokakların tekinsizliği ve gün geçtikçe delirmek. İyi olan seçenekler için şans gerekiyor, o şans ise Figueras’ın kapısını çalmaya pek niyetli değil.
.
Otobiyografik bir eser ‘Felaketzedeler Evi’. Guillermo Rosales, entelektüel bir şiddet duyuyor içinde.Küba’nın ve Küba hariç her toprağın baskıladığı şiddet bu. 47 yaşına kadar üreten ama bir yandan ürettiklerini yakan, 47 yaşına kadar aklının ipinde cambazlık yapan, 47 yaşına kadar komünistliği-deliliği-kültürü tadan Rosales, işte o 47 yaşında ölmeye karar veriyor. Yazıldığında ‘piyasası olmayacağı söylenen’ eser şimdilerde kült kitaplardan sayılıyor. Kendisi bu duruma büyük ihtimalle gülerdi. En azından Figueras gülerdi,buna eminim.
.
İspanyolca aslından çeviride Gökhan Aksan yer almakta. Kapak tasarımı ise David Drummond çalışması. Kitabın sonuna eklenen Ivette Leyva Martinez’in incelemesi ise hem yazarı hem eseri kavramada rehber niteliğinde~