“Kurtarıcı olan, dinler değildir, hayata geçirdikleri sevgi ve adalettir, tabii bunu yaparlarsa…”
Sıkıntısını artık gizleyemiyordu. Kendi de bilmeden bir kurtarıcı arıyordu.
Reklam
“Zaten çoğu zaman, kendinizi en fazla saldırıya uğrayan aidiyetinizle tanımlamaya eğilimlisinizdir; kimi zaman bu aidiyeti savunacak gücü kendinizde bulamadığınızda onu gizlersiniz, bu durumda o sizin içinizin derinliklerinde kalır, gölgeye sinip ödeşme saatini bekler; ama ister sahip çıkılsın ister izlensin, ister fazla açık etmeden ya da gürültüyle ilan edilsin, kendinizi özdeşleştirdiğiniz kimlik odur. O zaman söz konusu aidiyet -renk, din, dil, sınıf…- bütün bir kimliğinizi istila eder. Onu paylaşanlar dayanışma içinde olduklarını hissederler, birbirlerine benzerler, birbirlerini harekete geçirirler, birbirlerine karşılıklı cesaret verirler, “karşı taraftakilere” cephe alırlar. Onlar için “kimliğini kabul etmek” zorunlu olarak bir cesaret eylemi, kurtarıcı bir eylem haline gelir…”
Filmlerde ahlaki kadın rolünün pampalayışı.
Düşmüş" kadının ahlaksal bir reform hareketiyle yeniden ha­yata ve topluma kazandırılmasında, ondan üstün olan erkek (koca) üstüne düşeni yaparken, bir yandan da kadının anne olarak çocuk­larına karşı duyduğu sorumluluk, onun "kaymasını" önleyecektir. Günahkâr geçmişinin meyveleri, kadının evliliği ve aileyi kabul et­ mesi halinde, onun sosyal düzlelnde yeniden eski yerine iade edil­mesinin, bağışlanıp benimsenmesinin önkoşulu gibidirler. Kimi durumlarda, kadının, kaderi çizilmiş yolunun, onu, fahişeliklere kadar sürüklediği de olur; ama sonunda kendisi ve çocukları, yeti­şen kurtarıcı erkek tarafından yeniden doğru yola sokulacaklardır.
İstanbul!..
~~~ İslâm dinî, öğretisi, madeniyet ve hayat tarzının İnanç, düşünce, ahlak, sanat ve edebiyat merkezi olarak çıkıp bu misyonu 20. miladi yüzyıla kadar getiren bu tabiat-tarih anıtı Son Başkent, bir anda çağın barbar kuvvetlerince geri planlara itildi. Ve şimdi tarihin mahzenine tıkılmanın travmatik şokuyla ölgün ve yıkık, yorgun ve sönük, geleceğin yargısına kendisini teslim etmişcesine bir bekleyişe batmış duruyor. Tarihin zorba kadrosuna başkaldıran yanını, direnişçiliğini, bağımsızlık özelliğini yitirmiş durumda. Kurtarıcı kahramanını bekleyen, ama şuuruyla değil varoluşuyla bekleven bir kent durumunda. Bir esir kent durumunda. Düşünmeyi terketmiş olmayı tercih etmiş gibi. Evet, İstanbul, terlemeyi unutmuş bir sporcu vücudu gibi. Mayasız ekmek gibi. Güneş görmeyen bir bitki gibi. Birinci Cihan Savaşında, kendisi adına olsun, bütün islâm dünyası adına olsun, geçirdiği şok gecelerinden sonra adeta geçmişi unutmuş bir insan gibi, hafızası bomboş, anlamsız bakışlarla donanmış yüzünü bir doğuya, bir batıya çevirerek ömrünü dolduruyor. Ama ben, buna razı değilim. Evet, İstanbul'un ruhu, yangın geçirmiş bir arsa gibi. İstanbul'un anlamı, insandan uzaklaştırılmış bir ses gibi çağın göğünde sallanıp duruyor. ~~~
Çağrıyı dinliyor ama kulak asmıyoruz, Gelecek için umutlanıyoruz, gelecek yalnızca planlardan ibaretken Bilgeliği düşlüyoruz, her gün köşe bucak kaçtığımız, Bir kurtarıcı diliyoruz, kurtuluş ellerimizdeyken. Ve hâlâ uyuyoruz. Ve hâlâ uyuyoruz. Ve hâlâ diliyoruz. Ve hâlâ korkuyoruz...
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.