Vareden'in adıyla insanlığa inen Nur
Bir gece yansıyınca kente Sibir dağından
Toprağı kirlerinden arındırır bir Yağmur
Kutlu bir zaferdir bu ebabil dudağından
Rahmet vadilerinden boşanır ab-ı hayat
En müstesna doğuşa hamiledir kainat
Yıllardır boz bulanık suları yudumladım
Bir pelikan hüznüyle yürüdüm kumsalları
Yağmur, seni
Gece boyunca ölümü düşündüm, öldürmeyi düşündüm. Katil gibi değil, inançsız bir insan gibi kendimi öldürmeyi. İntihar! Bana çok uzak olan kendi canını alma arzusuna ilk defa bu kadar yakın olduğumu hissettim. Sabahın ışıklarıyla birlikte iki kitap, bir defter, bir kalem, ve arabamın anahtarlarını alarak evi terk ettim.
Telefon masamın üstünde,
Bazı vakit, birileri ile olsak dahi yalnız kalırız. Bu meseleyi anlatan nice söz, nice şiir vardır fakat hiçbiri Sait Faik gibi anlatamaz: "Sanki ben her akşam onunlaymışım gibi, bir yalnızlık duyuyorum." Tam anlamı ile yalnızlık, çok fena sevgili okur. Siz siz olun, kendinizi dahi yalnız bırakmayın. Var olun.
Sait Faik Abasıyanık -
Osmanlı evlerinin giriş kapıları bile Osmanlı'nın başkalarını düşünen ve tanısın tanımasın, dara düşen herkese yardım ulaştırmayı amaçlayan "infak (paylaşma, bölüşme)" ahlâkının bir yansımasıydı. "Yardım" aşkıyla giriş kapısının üstünü geniş bir çatı ile kapatırlardı. Bu çatı gerçekten de tamamen "yardım aşkıyla" yapılırdı. Çünkü bu çatı, ev sahiplerinden çok, yağmurdan ve güneşten korunmak isteyen yorgun insanlara hizmet verir, altına sığınıp dolu dizgin yağmurdan ya da yakıcı güneşten korunurlar, sonra da ev sahiplerine dualar ederek giderlerdi. Bazen ev sahipleri, kendi saçaklarına sığınanları "Tanrı misafiri" sayar, içeri buyur eder, karnım da doyurduktan sonra yoluna uğurlarlardı.
Tek cümle ile, Osmanlı'da hayat "muavenet", yani yardımlaşma idi. Yaralı göçmen kuşlara evlerinin saçak altında "kuş evi" yapmayı akıl eden yardım ahlâkı, elbette hayatın özü ve özeti olan insana karşı böylesine mehabetli, aşk yüklü, sevda dolu bir yaklaşım sergileyecekti.
Hikayemiz bu ileti altından yürütülecektir.
Katılımcı sırası ve yorumlar için: #11646309
NigRa
Saat gece yarısını çoktan geçmiş "yarım" diye belirtilen 12.30'u göstermekteydi. Akreple yelkovan iki ayrı uçtaydı, kavuşamayan iki aşık gibi diye düşündü. Sonra aklı yine yarım kavramına kaydı. 24'ün yarısı 12
"Ama insan sadece kaştan, gözden, gövdeden mi ibaret? Ayna dediğin, taşı toprağı, evi sokağı da gösteriyor. Mühim olan bu vücudun içini görebilmek. Kalbin aynasında ne var, ona ulaşabilmek. Ne demişler; Kendini bilen, Rabbini bilir."
Okuduğum kitap sistemde mevcut olmadığı için bu kitap başlığı altında inceleme yapmak zorunda kaldım.Yayın evi, ve çeviri bilgisi paylaştıktan sonra incelemeye geçmek istedim.
Antik Dünya klasikleri - Lacivert yayıncılık-Tercüme eden,( farsça aslından çeviren) Sedat Baran
Gerçeğin peşine düşen otuz kuşun hikayesidir. Kuşların yolculuğu ile insanın hakikatı bulma yolundaki engelleri ve çabalarını sembolize eder. Her bir kuş farklı bir insan karakterini ifade etmektedir. 4724 beyitten oluşan mesnevi tarzında yazılmış bir eserdir. Mevlana için esin kaynağı olduğu söylenmektedir}. Kuşlar zorlu 7 vadiden geçmiştir istek, aşk, marifet, istiğna, tevhid, hayret, yokluk.
Bana göre mutlaka okunası kitaplardan.
Mantık Al-TayrFeridüddin Attar · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 20194,802 okunma