Hastane Odası..
..... Artık o kadar yorulmuştum kii.. o hiç sevmediğim kalabalığın arasında özgürce dolaşmak istiyordum... bu korkunç oda da daha bi iyi anlamıştım kafesteki kuşları.. ya da evini terk etmek zorunda bırakılan herkesi...bir kelebeğin içinde ki tatlı ama acı çaresizliği.. meğerse hayattaki istemediğim birçok şey ah onlar, o anlar.. bir daha geri gelemeyecek ve belki asla bir kuş kadar özgür olmayacaktım.. bu soğuk hastane odasında daha çok anımsıyordum eski benliğimi.. özgürlüğümü.. *Venüs* ...devamı gelecek... **Kendi yazımdan bir kesit.. :))
Dağın Yamacındaki Büyüleyici Manastır: Sümela Sabahın ilk saatleri, puslu hava eşliğinde servis aracımızla yola çıktık. Sümela Manastırı’nı ilk defa göreceğim için çok heyecanlıydım. Araç yavaş yavaş Trabzon Maçka’ya doğru hareket ederken ben solumdaki camdan Trabzon’u seyrediyordum. Gözlerimin önünden evler, apartmanlar, dükkanlar, okullar,
Reklam
Güngörmez
"Hiç sevmem kışları" derdi. Neymiş üşürmüş de kalın giymek zorunda kalırmış. "Hahh" dedim içimden. "Yazın da, kışın da mahallenin en pejmürdesi sensin..." Bunları o zamanlarda çok yakın olup da sevemediğim, şimdilerdeyse rahmetli olan canım arkadaşıma söylerken yıl 1995 aralığın 17'siydi. Şimdiyse 2006 yazının
Bize Her Şey Dünyayı Hatırlatıyor. Hz. Âişe’nin, üzerinde kuş resmi bulunan bir perdesi vardı ve eve girenin ilk önce göreceği bir yere asılmıştı. Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) bunu görünce, “Âişe, şu perdenin yerini değiştir. Eve girer girmez onu görünce dünyayı hatırlıyorum," dedi. Müslim 2107. Evimize giriyoruz, bizi yaldızlı kocaman bir levha karşılıyor. Odaya geçiyoruz, Kisra sarayındaki koltuklara yarışır mobilyalar karşılıyor. Misafir odası, sarayların misafir odası gibi. Duvarlarda resimler, tablolar, şatafatlı perdeler, dokunulmazlığı olan gümüşlük, gümüşlük içinde pırlanta çakması züccaciyeler, havası o biçim halılar ve dünyayı dibine kadar hatırlatan bilumum eşyalar... Oturma odası hakeza... Çocuk odası, renk, uyum, düzen, ahenk, biçim, hayvan figürleri ile yine dibine kadar dünyayı hatırlatıyor. Yatak odaları, zaten şatafat yuvası... Hazreti Resulullah, bir perdeyi gözümün önünden çekin, bana dünyayı hatırlatıyor dedi... Evimizde ahireti hatırlatan ne var? Duvarda asılı Kabe bile şatafatlı bir tablo içinde... Ya da Kabe tablosunun karşısında Paris resmi var. İkisi de dünyayı hatırlatıyor. Namaz vaktini hatırlatan duvar takvimi var... O da günlerdir yaprakları kesilmemiş... Murat Padak
SALİH MİRZABEYOĞLU RÖPORTAJI... (Sansürsüz)
- "O bir fikir adamı... Bir şair... Bir romancı... Bir hikâyeci... Boksta Türkiye şampiyonluğu olan bir sporcu... Ve belki de burada ilk kez duyacağınız şekliyle; hat sanatı ile modern resmi yepyeni bir terkipte buluşturup çığır açan bir ressam... Siyaset, sanat, felsefe, hukuk, etimoloji, mitoloji, edebiyat, matematik, fizik, iktisat,
TARİH ... BİR ZAMANLAR BİZ TÜRKLER
Faziletliydik: Kimsenin malına göz dikmez, nâmusuna yan bakmaz, hırsızlık bilmez, kimseyi de küçümsemezdik. Dürüsttük: Londra Ticaret Odası'nın en görünür yerinde şu tavsiye levhası asılıydı: "Türklerle alışveriş et, yanılmazsın." İtibarlıydık: Bir zamanlar Hollanda Ticaret Odası'nın toplantı- larında oylar eşit çıkınca, Osmanlılarla alışverişi olan tüccarın oyu iki sayılır, onun dediği olurdu. Temizdik: le Comte de Marsigli, atalarımızı şöyle anlatıyor: "Türkler hiçbir zaman yere tükürmezler." Çevreciydik: Kurak günlerde ücretle adam tutup sokaktaki ulu ağaçları sulatır, göçmen kuşların yorgunluk atması için saçak altlarına kuş yuvaları yapardık. Harama el sürmezdik: Fransız müellif Motray, 1700'lerdeki hâlimizi şöyle anlatıyor: "Türk dükkânlarında hiçbir zaman tek meteliğim kaybolmamıştır. Ne zaman bir şey unutsam, hiç tanımadığım dükkâncılar arkamdan adam koşturmuşlardı.' Medenî idik: İngiliz sefiri Sör James Porter ise, 1740'ların Türkiye'si için şunları söylüyor: "İstanbul'da ve diğer şehirlerde emniyet ve asayiş çok iyi. Türkler çok medenî insanlardır." Dosdoğruyduk: Fransız generallerden Comte de Bonneval şu hükmü veriyor: "Haksızlık, murabahacılık, inhisarcılık ve hırsızlık gibi suçlar, Türkler arasında yoktur. Öyle bir dürüstlük gösterirler ki, Türklerin doğruluklarına hayran kalır."
Reklam
Y ı l d ı z l a r *
_1-Sirius (Köpek yıldızı, Akyıldız, αlfa Canis Major): Yakıcı anlamındadır. Büyük Köpek Takımyıldızı’nda, Canis Majoriste yer alır. Sirius, biri beyaz cüceden oluşan ve birbirleri çevresinde 49.9 yılda dönen bir çift yıldızdır. Güneş'e 8,47 ışık yılı uzaklıkta ve güneşin iki katıdır. Aydınlatma gücü Güneş'in 25 katıdır. Siriusun yaşı
BAY SEKİZ
BAY SEKİZ Bizlere gereken yalnızlıktır. Büyük, içsel bir yalnızlık. Kendi içine yürümek ve saatler boyu kimselere rastlamamak... R.M. Rilke “Hiç yalnız kalmadım, ne tek başımayken ne de biriyle birlikteyken. Aslında yalnız
“iyi “İNSANLAR” içimizi ısıtan Hikayeler BIRAKIR”..
"Ben yuvayı almam, siz beni görevden alın" Trafik kazasında hayatını kaybeden Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Prof. Ahmet Halûk Dursun, Topkapı Sarayı Müdürlüğü yaptığı dönemde makam odasını, avizeye yuva yapan kumrulara terk etmişti. Haluk Dursun yaşananları şöyle anlatmıştı: Aslında bu olayı emekli olup, köşeme çekildikten sonra
İZM ÜSTÜNE Bir düşün izm’e varmaz, bir sözcüğü dönükse, Bir anlamı eğikse, bir kavramı soluksa. İnsan zor bir ulusdur, kendi evinde yaşar, Isınmaz neler yaksa, bir odası soğuksa. Aydınlanmaz tepeden, kuş-bakışı gözlere, Bir ülke karanlıktır, bir sokağı sönükse. Bir adım aksadı mı, bin adam yuvarlanır; Bir müzik özgünleşmez bir notası bozuksa. Bir ordu darmadağın olur bilisizlikten; Delice ya da uslu düşlerle beslenikse. Bir zincir zincir gibi, bir çizgi çizgi gibi Olmaz, tek bir halkası, bir noktası çürükse. Akıl bir düş değildir, masalı uykuların, Sisde yolunu bulur, istenen seçiklikse. Toplumsal amaçların somut uydusudur izm; Kişilere tanınmak istenen kişilikse
80 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.