Eğer gizliden, hatta alenen Kuran'la ve dinî konularla alay eden zeki bir adamla karşılaşırsanız ona İsmaili öğretisinin tamamen özgür düşünce temelleri üzerine bina edildiğini, yedi imam öğretisinin yalnızca cahil yığınlara uzatılan bir yem olduğunu anlatın. Herkesle kendi kişiliğine ve düşüncelerine uygun biçimde konuşup zihinlerinde kurulu düzenin işleyişiyle ilgili kuşkular uyandırmaya çalışın. Aynı zamanda da alçakgönüllü olup azla yetinen biri olduğunuzu gösterin. O an hangi düşünce tarzını savunuyorsanız ona uygun davranın.
Şunu iyi bilin ki, seven bir kadın hazları çeşitlendirmek yerine kuşkular yaratmakta daha ustadır; terk edilmek üzere olduğundan eminse, bir jestin anlamını sezmesi, Vergilius'un atının, uzaktan aşkın gelişini haber veren cisimciklerin kokusunu almasından daha kısa sürer
Bazı anlarda zihnimi birdenbire kuşkular sarıyordu. Sanki yaşam böyle anlarda duruyor, zaman akmıyordu. Nasıl yaşamam, ne yapmam gerektiğini bilmiyor gibi oluyordum.
Amerikalıların “Nuke, İran!” “İran’a nükleer bomba!” gibi yürekten teşvikine karşın askeri müdahaleden kaçınması, dünyanın en güçlü devleti olup olmadıkları hususunda kuşkular doğurdu. İran, Arap-İsrail çatışması gibi, petrol gibi, yetmişli yılların altüst edici sorunlarının odak noktası haline geldi. Amerikalılarla Müslüman dünya arasındaki ilişkilerin sembolü oldu. “Allahü Ekber” zikri, Amerikan nefreti ya da “medeniyet düşmanlığı”; “Ayetullah” lakabı, “uydurma bir yirminci yüzyıl unvanı”; “Muhammedizm”, Mekke, çarşaf, Sünni, Şii, molla ve Humeyni, neşeli, sağlıklı, küçücük burunlu, pırıl pırıl saçlı Amerikan çocuklarını yok etmeye yönelik bir gelişmenin göstergeleri; televizyon ekranlarında hemen her gece boy gösteren, “kendi kendilerini kırbaçlayan sapık delikanlılar”, dünyanın son medeniyetini tehdit eden Müslümanlar olarak dehşet saldılar.
Bırakıp gittiğin zaman
Dünya terk ediyor beni
Bir garip duyguyla öyle
Yapayalnız kalıyorum
Kısa sürüyor verdiğin esenlik
Kuşkular ikircimler içinde
Başlıyor bekleyişin işkencesi
Fakat, kendi de nasıl olduğunu anlamadan birdenbire kuşkular cehenneminde buluyor kendini ve kapılmaktan ve gittikçe acılaşmaktan kurtaramıyor kendini.
"Yaşama ve üreme savaşının yanı sıra, insanoğlunun en çok istediği şey, geriye kendisinden bir iz bırakmaktır. Kendisinin gerçekten varolmuş olduğunun bir kanıtını bırakmak istiyordur belki. Bu kanıtı bir tahta üzerine, bir taş üzerine ya da başka insanların yaşantıları üzerine bırakır. Bu derin istek herkeste vardır. Tuvalet duvarlarına ayıp kelimeler yazan çocuktan, kendi imajını insan soyunun zihnine kazıyan Buda’ya kadar. Yaşam öyle gerçekdışı bir şey ki! Bence biz var olduğumuz konusunda ciddi kuşkular duyuyoruz ve bunu kanıtlamaya kalkıyoruz.”