Her şey yerli yerinde. Güzel lakin ben neredeyim? Zamanın neresinde? Hangi sarmaşıklar sarıp sarmalıdı beni? Böcek sesleri dediğin, gecenin geç vakitlerinde tıkır tıkır kitapları yiyip duran kitap kurtları mı? Ben miyim?
GARİP
Şiir, yani söz söyleme sanatı, geçmiş yüzyıllar
içinde birçok değişikliklere uğramış; en sonunda
da, bugünkü noktaya gelmiş. Bu noktadaki şiirin
doğru dürüst konuşmadan oldukça ayrı
olduğunu kabul etmek gerek. Yani şiir bugünkü
durumuyla, doğal ve günlük konuşmaya göre
bir ayrılık göstermekte, bir ölçüde garip
karşılanmaktadır. Fakat
Bu belki onu tüketebilirdi; fakat bu kadar güzel bir şeyin içinde onunla beraber tükenmek mukadderse bundan ne diye kaçmalıydı?
Sen ve yağmur, başa dönemezsiniz.
İnsanın en ölümcül yarası içinde anbean büyüyen gitme hevesidir. Ölmekle gitmek aynı şey; ne ölenlerin ne de kalbindeki ıstırap verici ağrı dinmek bilmediği için uzaklara
Ben ki bu güzel şehre baksam doyar mıyım? Doymam elbette... Gözlerimin göreceği en güzel manzaralardam birini dün Peygamber Efendimizin huzurunda iken yaşadım. Gözlerim onun kabrine bakma şerefine nail oldu. Bundan sonra bu görüntünün üzerine başka hiçbir şeye bakmasam. Hep o görüntüyle ve onun beynimdeki hayali ile hemhal olsam. Bülbüller gibi ben de figan eylesem her seher, her dem. Acaba ben de o gül kokularını yüreğimde duyar mıyım? Ah keşke öyle olsa. Keşke... Ben, her seher goncalanan güllerin açılmasını seyretmek için uykusuz kalan bülbüllerin, herşeye rağmen, çileye, uykusuzluğa dayanamayıp uyumaları gibi ben de layık olmazsam? Ya bu ağır görev altında ezilirsem? Ya bir buğday tanesinin, iki taş arasında una dönmesi gibi ben de un ufak olursam, tıpkı şu çölün kumları gibi. Olsun... Ne gam ne tasa... Ben de bu şehrin sokaklarındaki bir kum tanesi misali tozarım. Esen rüzgar, beni nereye sürüklerse oraya giderim. Hem de şerefle. O kutlu diyardan, o güller diyarından, gül kokulu diyardan geldim. Ben ki o güle kıyamadım. Dikenlerine dokundum, güllerin kökünde süründüm, derim... Füsunlu bir başka iklimden geldim derim. Susuzluktan geldim ama ben çağlayanlardan kana kana su içmiş gibi susuzluğumu yendim de geldim, derim. Aç kalsam da, en güzel tokluğu bu açlık sayesinde tattım der, bununla da öğünürüm. Kısacası ben açlıktan tokluğu, susuzlukta suyu, çilede rahatlığı ve ölümde hayatı buldum, derim...