Ana babasının gözü gerçekten yukarılarda. Kızlarını bir memura vereceklermiş; ama küçük bir memura değil, müdüre, müfettişe! Çünkü hem mallı, hem çok güzelmiş…
Fakir Baykurt'un okuduğum ikinci kitabı oldu Yılanların Öcü. Tıpkı Eşekli Kütüphaneci 'de olduğu gibi toplumun diliyle ifade etmiş Fakir Baykurt duygularını. Bizim dilimizle sövmüş, beddua etmiş ve sevmiş. Sanırım bu yüzdendir film şeridi gibi gözümde canlanan sahneleri. Bana kalırsa samimiyet ve hikayenin gerçekliğini hissettiren yegane isimlerden bir tanesi yazar. O kadar yüzümüze çarpan bir gerçeklikle kaleme almış ki eserini bazı dizilerde olduğu gibi "Gerçek bir hikayeden esinlenilmiştir" yazılması gerek :)
Bu eserde bana 'şükürler olsun yüzümüzü biraz güldürdü' dedirten karakter ise tabii ki kaymakam beyin ta kendisidir. Teşekkürler kaymakam bey. Bu karaktere sahip bütün yöneticilere teşekkürü borç bilirim efenim :)
Dimitrios’ un dediği gibi ,masal dünyasına geldim tam.
Masalımızın kahramanı Mustafa Güzelgöz.. Soyadı gibi güzel bir adam .. Tek isteği köydeki insanların okuyup bilinçlenmesini sağlamak.. Evet bu kadar yalın.. Hikayesini okuyunca çok seveceksiniz onu.
Fakir Baykurt, romanlarında kırsal kesimi , köylülüğü , toprağı ,zamanın siyası ve politik sorunlarını ironik ve klasik bir şekilde okuyucuya çok güzel aktarıyor . Ben severek okudum ..İyi okumalar
İçimin yarası kapanır gibi olmuştu. Ama evlerinin önünden gelirim geçerim, hala bakar bana. Ben de, ona baktım mı, kızarırım. Katmer gülü gibi kara kırmızı bir renge bürünür yüzü. Ben de bu haline ölürüm.