"Beni dinlemeye gelenler arasında çok yaşlı, bembeyaz sakallı bir dede oturuyordu ön sırada. Evinden yaşlılık ve hastalık nedeniyle hiç çıkmazmış. İstanbullu bir yazarın geleceğini duyunca, torunlarının kolunda bin bir zorlukla gelmiş kütüphaneye. Konuşmam bitince söz aldı. Aslında beni değil, benim şahsımda Osmanlıları selamlamak istiyordu. Siz bizi bırakıp gittikten sonra, bu topraklarda huzur kalmadı, derken gözlerinden yaşlar süzülüyordu. Yanına gittim, oturduğu koltuğun önünde diz çöktüm, elini öpüp başıma koydum ve duygulanmak bulaşıcı olduğundan, ben de ağlamaya başladım..."