Cervantes 15471616 yılları arasında yaşamış bir yazar. Çok fakir bir aileden. Babası gezici bir doktor, eczacı. Yedi çocuktan biri. Doğru dürüst eğitimi yok. Ama hayatının bir devresinde, Madrid’de çok şanslı çünkü Hoye de Hoyos diye Erasmus’un öğrencisi olan birinin öğrencisi oluyor. Hatta sonradan Lopez de Hoyos’un asistanı olarak, lisede
Ali Kemal'e verilen cevap: "Bana 'Türk değil' diyen piçtir... " 1920 yılı şubat ayının ortalarında, Malta'ya ilk getirildikleri yer olan Polverista esir kampına yeniden yerleştirilmişlerdi. Dört arkadaş aynı odayı paylaşıyordu. Eylül başlarında beri artık, çevre köy ve kırların yanı sıra kentlere, bu arada Valetta'ya [O tarihlerde bir
Reklam
"Sinyor Cemil!" dedi, "Sana ne rütbe vereyim? Galata Prensi mi olursun, Tophane Mareşali mi?" "Allah uzun ömürler versin Donkişot De La Manş hazretleri! Ne o, ne bu!.. Bana Yalova Kaymakamlığını ver, yeter!"
Yazarın kendisinden bahsedilir...
Miguel de Cervantes'in La Galatea'sı," dedi berber. "Cervantes benim çok eski arkadaşımdır; şiirden çok talihsizlikte tecrübeli olduğunu bilirim. Kitabı yenilik bakımından fena sayılmaz; ancak başlangıçta kendine koyduğu hedefe ulaşamamıştır. Yazacağını vaat ettiği ikinci bölümünü beklemek gerek, belki bu düzeltmeyle, şimdilik kendisinden esirgenen hoşgörüyü elde edebilir. Bu arada, evinizde saklı dursun sevgili dostum."
Sayfa 61 - Yapı Kredi Yayınları, e-kitap
Rıfat Ilgaz'ın hastaneye yatışı ile ilgili, Başdan gazetesinin, 28.1.1949 gün ve 25. sayısında şu haber verilmiştir: "... hastaneden çıkan Ilgaz, on gün kadar savcılıkta ifadeler ve muhakemelerle meşgul olmuş ve tekrar hastalığı arttığından yatağa düşmüştür. Rıfat'ı para ile yatıracak bir hastane dahi bulunamamış, nihayet Vali Vekili Haluk
Bedii Usta, ilk harikalarında malzeme olarak ağaç, alçı, balmumu,ceylan, deve ve koyun derisi ve insan saç ve sakalı kullanmış. Büyük bir sanatkârane başarıyla gerçekleştiren bu mucizevi yaratıklarla karşılaştığında zamanın dar görüşlü şeyhülislamı öfkeye kapılmış: Allah'ın yarattıklarını bu kadar mükemmel taklit etmek, Allah'la bir çeşit boy ölçüșmek olarak görüldüğünden mankenler müzeden kaldırılmış, kadırgalar arasına korkuluklar yerleştirilmiş. Bitmemiş Batılılaşma tarihimizde örneklerini binlerce kere gördüğümüz bu yasakçılık zihniyeti, Bedii Usta'nın içinde bir anda alevlenen 'zanaat ateşini' söndürmemiş. Bir yandan evinde yeni mankenler yaparken, bir yandan da "evlatlarım" dediği eserlerini yeniden müzeye sokabilmek ya da ayrı yerde sergileyebilmek için yetkililerle anlaşmaya çalışmış. Başarısızlığa uğrayınca yöneticilere ve devlete küsmüş, ama yeni zanaatına değil. Evinin küçük bir atölye haline getirdiği bodrum katında manken üretimine devam etmiş. Sonraları, hem mahallendeki komşuların "büyücülük, sapıklık ve zındıklık" suçlamalarından sakınmak, hem de gittikçe kalabalıklaşan "evlatlarıyla" alçakgönüllü bir Müslüman evine sığamadığı için, eski İstanbul dan Galata'ya, Frenk yakasında bir eve taşınmış.
Reklam
Geri15
58 öğeden 51 ile 58 arasındakiler gösteriliyor.