Her mükellefin en azından inanmakla yükümlü olduğu konular, kelime-i tevhid’in ifade ettiği “Lâ ilâhe illallah, Muhammedün Rasûlullah” (Allah’tan başka ilâh yoktur, Hz. Muhammed onun elçisidir) cümlesidir. Bir kimse Hz. Peygamber’i tasdik ettiğinde, Allah’ın sıfatları konusunda şu bildirdiklerini de kabul etmelidir: Allah diridir, sonsuz güç ve kudret sahibidir, her şeyi bilir, konuşur, irade sahibidir, hiçbir şey kendisine benzemez, her şeyi işitir, her şeyi görür.
La ilahe illallah demenin nuru ve Muhammeden resulullah demenin şefaati onları cehennemde ebedi koymaz ve çıkarır.
Reklam
Hatırlayınız, Ebû Cehil bir gün avcuna taş parçaları saklayıp sorar Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem’e: "Eğer gerçekten peygambersen avcumdakilerin ne olduğunu söyle?" Cevap Allah’ın Rasûlü’nden bir soru ile gelir: "Ben mi avcundakilerin ne olduğunu söyleyeyim, onlar mı benim kim olduğumu söylesinler?" Taşlar vecde gelir daveti duyunca. Dem bu demdir. Nurdan bir halka kurulur nâra müstahak elin içinde. Taşların her biri bir kalp olur. Tutuşurlar el ele. Bir işarete bakacak bütün mesele. Dili dönmez demeyin, dile döner taşlar ve haykırırlar aşk ile: "Lâ ilâhe illallah Muhammedü’n-Rasûlullah..." Cehâletin babasının avcu yangın yeri ama kalbi taş kesilmiş nasipsizin. Avcundaki taşları öfke ile yere çarpar, yine iman etmez. Ârifler derler ki, taşlar o anda zikretmeye başlamadı, onlar daim o zikir ile meşguldüler. Allah o an kulağından perdeyi kaldırdı da Ebû Cehil işitmeye başladı.
Hâlbuki îmân bahçesi burnunun dibindeydi.
İki evladını küfrün ve şirkin elinden kurtaran Ümmü Süleym (radıyallahu anhâ) eşini kurtaramaz. Öyle ya! Hidayet Allah’ın elinde, bizler sadece tebliğ ile memuruz. Ümmü Süleym (radıyallahu anhâ) validemiz ne yapsa, eşinin iman etmesine vesile olmaz. Mâlik küfründe direttikçe diretir. Bir gün, dışardan eve geldiğinde Ümmü Süleym (radıyallahu anhâ), Enes b Mâlik (radıyallahu anh)’e “Lâ ilâhe illallah, Muhammede’r-Rasûlullah” kelime-i tevhidini öğretiyordu. Bu manzarayı gören Mâlik çıldırır ve sinirli bir şekilde: “Oğlumu bana karşı ifsat etme.” der. Ümmü Süleym (radıyallahu anhâ) ise, “Ben onu ifsat etmiyorum.” der. Bunun üzerine Mâlik sinirlenir ve ailesini bırakarak evi terk eder. Yolda eskiden kalma husumeti olan kişiler tarafından öldürülür. Müşrik olarak öldürülür, hâlbuki iman bahçesi burnunun dibindeydi.
Vatanseverlik
Bizimle diğer vatanseverler arasındaki ihtilaf noktasi şudur: Biz, vatanseverliğin sınırını inanç olarak kabul ediyoruz; onlar ise toprak parçası ve coğrafi sinırlar olarak kabul ediyorlar. Bize göre, "Lâ ilâhe illallâh, Muhammedün Resulullâh diyen her Müslüman'ın yaşadığı toprak parçası vatanımızdır. Bizim katımızda saygınlığı ve yüceliği vardır. Orayı sever ve sayarız; gelişmesi için gayret gösteririz. Dünyanın değişik coğrafi bölgelerinde yaşayan bütün Müslümanlar, bizim ailemiz ve kardeşlerimizdir. Onların dertleriyle ilgilenir, duygularini paylaşır ve hislerine ortak oluruz. Oysa diğer vatanseverler böyle değildirler. Onlar sadece yaşadiklari toprak parçasınin dar sınırlar içindeki bölgelerin durumuyla ilgilenirler.
Müslümanı Hristiyan ve Yahudilerden Ayıran Karar Belirleyici Olması
Halbuki Müslümanlıkta doğrudan doğruya ferdin, "La ilahe illallah Muhammedun Rasulullah" şahadetinde bulunmuş bir ferdin, dünyanın aldığı biçim, dünyada insan ilişkilerinin yürüyüş tarzı konusunda üst düzeyde bir anlayışı benimseyip, hatta böyle bir anlayışın doğmasına sebep olup, bu anlayış çerçevesinde insanların ve insan davranışlarının değerlendirilmesine yönelmesi gerekiyor. Yani her şeyden önce Müslüman bir bireyin güzel-çirkin, doğru yanlış, haklı-haksız konusunda karar verme seviyesinde olması gerekiyor. Yahudilerden ve Hıristiyanlardan farklı olarak Müslümanın bir belirleyici davranış alanı, belirleyici bir merci' olma yükümlülüğü var.
Sayfa 47 - TİYO YayıncılıkKitabı okuyor
Reklam
Abdülmuttalib'in kızı ve Resûlüllah'ın halası Safiye hâtun anlatır: Muhammed “sallallahü aleyhi ve sellem“ in doğduğu gece Amine'nin hânesinde idim. O hazretin velâdeti zamanında bir nur gördüm ki odadaki lâmbanın ışığı kayboldu. O gece altı kerâmet gördüm: Birincisi: Doğduğu gibi secde etti. İkincisi: Mübarek başını kaldırıp fasih lisan ile (La ilahe illallah inni resûlüllah) dedi. Üçüncüsü: Büyük bir nur çıkıp her tarafı kapladı. Dördüncüsü: Kendisini yıkamak istedim. Lâkin bir ses duydum ki: Ey Safiye zahmet etme. Biz onu yıkanmış olarak gönderdik diyordu. Beşincisi: Onu sünnet olmuş ve göbeği kesilmiş gördüm. Altıncısı: Hazreti doğduğu zaman bir şey'e sarmak istedim. Arkasında bir mühür gördüm. Üzerinde (La ilahe illallah Muhammedün resülüllah) yazılmış gördüm. Safiye yine anlatır: O hazret doğar doğmaz secde etti: Secdede alçak sesle bir şeyler söylüyordu. Kulağımı mübarek ağzına yaklaştırdım. Ümmeti, ümmeti der idi.
Sayfa 255 - Berekat Yayınevi 1982 BaskısıKitabı okuyor
☆La ilahe illallah Muhammedun resulullah☆
Eşhedû en lâ ilâhe illâllah" hakikati, Bütün hüccetleriyle "Ve eşhedû enne Muhammede’r-Resulullah" Hakikatini ispat eder.
467 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.