Akadca "örtmek, gizlemek, başkalarından esirgemek, ayırmak, terk etmek" anlamındaki "haramu(m)"dan gelmektedir. Harem sözcüğü Arapçadan dilimize girmiştir, haram ile eş anlamlıdır, mahrem ile de bağlantılıdır.
Her çalışma kendi içinde kapalıdır, hatta yazarından bile ayrılır. Eserler buna yönelik olsa bile, gerçek dünyadan ve birleşik göksel bir dünyadan da ayrılırlar.
Foucault, kazandığı başarının kendisini tamamen araştırmalara vermekten alıkoyduğu fikrindedir; aynı zamanda yazma işini ve arşivleri tarayıp, adsız, unutulmuş çığlıkları mezardan çıkarmaya uzun saatler harcadığı kütüphanelerin kapalı mekânını terk etmeyi tasarlar. Collège de France'taki derslerini bırakıp bir daha dönmemek üzere ABD'ye yerleşmeyi de düşünür.
25 Haziran 1984'te AIDS'ten ölür.
Aslında trajik bir çağ bizimkisi, bu yüzden onu trajik olarak görmeyi reddediyoruz. Büyük tufan kopmuş, yıkıntıların arasındayız şimdi, yeni yeni küçük yaşam alanları kurmaya, küçük küçük umutlar beslemeye başladık. Doğrusu zor iş; geleceğe uzanan düz bir yol yok şimdi, bunun yerine bir çember çiziyoruz ya da düşe kalka ilerliyoruz. Dünya başımıza yıkılmış olsa da yaşamak zorundayız.
Eskimiş, çürümüş gelenekler ve güya ahlaki değerler adına insanları darağacına çıkaran taşra kentsoyluluğu, bırakın bu zavallı insanlara karşı acıma duygusu gibi bir ahlaki değer taşımayı, çocukların ve haddini bilmezlerin delilere oynadıkları şeytanca oyunlarla sevince boğuluyordu.
Terör saldırısına maruz kalan tüm ülkelerde hükümetler bu soruna, gizli servisleri için ayrılan bütçeleri yükselterek, katı güvenlik önlemleri alarak ve kimi zaman da insan haklarına merhametsiz kısıtlamalar getirerek cevap verirler.