Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Eğer yüz yıl önce yaşamış bir Edirneli olsan çok garipsemez­din. Balkanlardan kopuş, kırsal kültürün şehir kültürüne yerini terk etmesi ve tek tip dini-laik eğitim nedeniyle sizler artık sa­dece cinlerden korkuyorsunuz.
Önde gelen reformcular, lâik hümanist ilmin eski eğitim sistemini aşmaya yardımcı olacağına, “ kendini… tanımak, âdeta keşfetmek” için gereken araçları sağlayacağına inanmışlardır.
Reklam
Cumhuriyet’i kuranlar Prens Sabahattinci değil, Ahmed Rızacıydılar. Bu demektir ki Cumhuriyet, Comte’un “pozitivist siyaset sistemi”nin izinde, merkeziyetçi, otoriter, bürokratik, seçkinci, laik ve üsttenci oldu. Mustafa Kemal Atatürk düşüncede ve eylemde büyük ölçüde pozitivistti ve Kemalizm bir çeşit siyasal pozitivizmden ibaret kalmıştır. Cumhuriyet Halk Partisi’nin ünlü altı oku, pozitivist öğretinin bazı temel şiarlarını ifade ediyordu. Ne var ki Cumhuriyet dönemine, eğitimden ve –ilkokulundan üniversitesine– eğitim kurumlarının organizasyonundan bilime ve siyasete kadar, çoğunlukla pozitivizmin damgasını vurmuş olduğunu söylemek hiç abartmasız doğru olsa bile, bizdeki bu pozitivizmin Batı’daki aslının oldukça yüzeysel, ikinci ve üçüncü elden devşirilmiş ve çoğu yerde yanlış anlaşılmış bir görüntüsü olduğunun da altını çizmek gerekir.
Lâik eğitim sistemi
Sümer okulu edubba ( tablet evi) olarak adlandırmıştır.Sümer okulları önce mabetlere bağlı olarak başlamış, zamanla ayrılarak laik bir kurum hâline gelmiştir. Eğitim programları hemen tamamıyla laikti. Eğitim zorunlu değildi. Öğrencilerin çoğunluğu, zenginlerin, okumuş ailelerin çocuğu idi. Fakirler okul parasını verecem durumda değillerdi.
"Başı örtülü kızların dersanelere ve hatta okullara sokulmaması laik devletimizin emridir." / "Hocam, affedersiniz bir soru sorabilir miyim: Devletin emri Allah'ın emrinden büyük müdür, hocam?"/"Güzel bir soru. Ama bunlar laik bir devlette ayrı şeylerdir." / "Çok doğru söylediniz hocam, elinizi öpeyim. Korkmayın hocam verin, verin, bakın doya doya öpeceğim elinizi. Oh. Allah razı olsun. Size ne kadar saygı duyduğumu anladınız. Şimdi hocam lütfen bir soru sorabilir miyim?" / "Buyrun, rica ederim." / "Hocam, peki laiklik dinsizlik mi demektir?" / "Hayır." / "O halde dinlerinin gereğini yerine getiren mümin kızlarımız niye laiklik bahanesiyle derslere alınmıyor?" / "Vallahi oğlum, bu konuları tartışmakla bir yere varılmıyor. Bütün gün İstanbul televizyonlarında bu konular konuşuluyor da ne oluyor? Ne kızlar başörtülerini çıkarıyor, ne de devlet onları o haliyle derslere alıyor." / "Peki hocam, bir soru sorabilir miyim? Al buyurun ama, başlarını örten kızların, bizim binbir emekle yetişmiş o çalışkan, o terbiyeli, o itaatkâr kızlarımızın eğitim haklarının ellerinden alınması Anayasamıza, eğitim ve din özgürlüğüne hiç uyuyor mu? Sizin vicdanınıza sığıyor mu söyleyin lütfen hocam?" / "O kızlar o kadar itaatkârsa başlarını da açarlar..."
Sayfa 44 - 22. Basım: İstanbul, Kasım 2023 - YKY
Yani enstitüler, Kemalizm ilkelerine dayanan, laik, demokratik, bilimsel, karma eğitim esaslı, özgün bir eğitim modeliydi. Kültür ve sanat ortamları yaratarak öğrencilerin duyuşsal gelişimini sağlayan, eğitime bütünsel bakan, pek çok ülkenin gıptayla izlediği, örnek aldığı bir sistemdi.
Sayfa 351 - Alfa YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Oysa biliyoruz ki, Türkân Saylan ve kurucu başkanı olduğu Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ne (ÇYDD) yönelik operasyon, Cemaat’in laik eğitim kurumlarına karşı yürüttüğü saldırının bir parçasıydı.
Hatta gayrimüslimlerle devlet arasında ilginç kavgalar vardır. Cemaatler, Tıbbiye talebesi olarak Rum cemaatinden şu kadar alınmaktadır, Ermenilere de pay ayrılması veya kontenjanın artırılması diye isyan ediyorlar; çünkü imparatorluk tebaasının üçte biri Hıristiyandır, deniyor; bu nedenle tahminen Tıbbiye’de üçte bir talebe gayrimüslimlerden olacak. Onları da kategorilere ayırdık, şu kadar Rum, şu kadar Ermeni, şu kadar Yahudi, Süryani vs.; aralarında çekişiyorlar, bizim kontenjan az tutulmuş diye. Bu okullardan çıkan insanlar Osmanlı oluyor, aynı eğitimle çıkıyor, aynı dille çıkıyor, aynı ruhla çıkıyor. Bunlar laik bir eğitim görüyor. Vakıa orada Kur’an da okutuluyor, din dersi de var; ama çok kuvvetli olmuyor, o konu ihmal ediliyor.
Halkevleri'nin ve onun yan birimi Halkodaları'nın varlığı, ülkenin her kesiminde yaşayan insana ulaşarak, onu yeni yönetimin saygın bir bireyine dönüştürme amacı taşıyordu. Nitekim Halkevleri'nin değişik kolları aracılığıyla yapılan uygulamalar, milyonlarca insanın o güne değin yaşamında olmayan gelişmeyi ve değişimi de devreye sokuyordu. Halkevleri'ni kuranlar ve o birimlerde görev alanlar; Atatürk ilkelerini yaşama geçirmeyi, devrimlerin halk tarafından özümsenmesi için gerekli çabayı göstermeyi, dünden bugüne eğitim, sanat ve kültür alanında önemli atılımlar yapmayı, ulusal bilincin geliştirilmesiyle herkesin iyi birer yurttaş olarak yetişmesini sağlamayı, daha da önemlisi laik ve çağdaş bir toplum yaratabilmeyi amaçlıyordu.
Sayfa 93 - İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE YAYINLARIKitabı okudu
Reklam
İş buraya intikal ettiğinde bize; Türkiye'ye ve İslâm dünyasına mahsus başka zorluklarla, farklılıklarla (veya belki imkânlarla!?) karşılaşılacaktır. Şöyle ki; islahat hareketlerinin, tabiatı icabı laiklik unsurlarını içinde barındıran modernleşmenin yoğunluk ve yaygınlık kazandığı XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, İslâm dünyasındaki
Sayfa 996Kitabı okudu
Bu yeni tutumların gelişmesinde önemli bir figür, Müslüman köktenciliğin önde gelen ideologlarından biri haline gelen ve Müslüman Kardeşler olarak bilinen köktenci örgütün aktif bir üyesi olan Mısırlı Seyyid Kutub'du. 1906'da Yukarı Mısır'da bir köyde doğdu, Kahire'de okudu ve birkaç yıl öğretmen, ardından Mısır Eğitim Bakanlığı'nda memur olarak çalıştı. Bu unvanla, Kasım 1948'den Ağustos 1950'ye kadar kaldığı Amerika Birleşik Devletleri'ne özel bir görevle gönderildi. Köktenci aktivizmi ve yazıları, Amerika'dan Mısır'a dönüşünden çok kısa bir süre sonra başladı. Temmuz 1952 askeri darbesinden sonra, ilk başta Hür Subaylar denilen grupla yakın ilişkileri sürdürdü, ancak İslamcı öğretileri bu grubun laik politikalarıyla çatıştığı için onlardan ayrıldı. Yetkililerle birkaç kez sürtüştükten sonra, 1955'te 15 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Irak Cumhurbaşkanı Arif'in adına yaptığı af sonucu 1964'te serbest bırakıldı ve o yılın sonlarında önemli eserlerinden biri olan Yoldaki İşaretler'i (Meâlim fit-Tarik) yayımladı. 9 Ağustos 1965'te, bu sefer vatana ihanet ve özellikle Başkan Nasır'a suikast planlamak suçla- masıyla yeniden tutuklandı. Kısa bir yargılamadan sonra 21 Ağustos 1966'da ölüme mahkûm edildi. Sekiz gün sonra idam edildi.
Sayfa 71
Amerika, NATO şemsiyesi altına giren ülkelere önce dini eğitim konusunda baskı yapmaya başladı. Din, sosyalizme karşı en iyi kalkandı. Avrupa'da büyük tartışmalara yol açsa da ilkokullara din dersi zorla konuldu. Amerika laik bir Avrupa istemiyordu.
Cumhuriyet ideolojisi açık beyanlarında Diyanet'i kendisi gibi yeni bir kurum ve fikir olarak takdim eder. Fakat toplumda karşılığı olan bir meşruluk sağlayabilmek için onu zimni olarak Şeyhülislâmlıkla bir şekilde ilişkilendirir. Cumhuriyetin tercihlerine sadık akademisyenler, hatta İlahiyatçılar ve Diyanet mensupları da bunu yaparlar.
Sayfa 101Kitabı okudu
845 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.