Buz gibi bir görev duygusuyla başlayan okuma maceram git gide bir kaçışa döndü benim için... Baskıdan, kuru gürültüden uzak bir dünyaya kaçış... Öyle çok, öyle kendimi kaptırarak okudum ki nihayet bir dünya yarattım kendime... Asla geride bırakamadığım...
Seni öyle bir ezeceğiz ki, geri dönüşün olmayacak. Başına öyle işler gelecek ki, bin yıl yaşasan düzelemeyeceksin. Bir daha asla normal bir insanın duyumsadıklarını duyumsayamayacaksın. Yüreğindeki her şey ölmüş olacak. Bundan sonra sevgi nedir, dostluk nedir bilmeyeceksin; ne yaşama sevinci ne gülüp eğlenmek ne merak ne cesaret ne de dürüstlük, hepsinden yoksun kalacaksın. Bomboş bir adam olacaksın. Sıkıp içini boşalttıktan sonra, içine kendimizi dolduracağız.
Sabahleyin uyandım, sanırım saat sekizdi, oda tamamen aydınlıktı. Ansızın uyanmıştım, bilincim yerindeydi ve birden gözlerimi açtım. O, masanın yanında duruyordu ve elinde de tabanca vardı. Uyandığımı ve ona baktığımı fark etmedi. Birden elinde silah bana yaklaştığını gördüm. Hemen gözlerimi kapattım. Uyur numarası yapmaya başladım.
Yatağıma
Ben dahi tanıyamıyorum kendimi. Bir günüm bir günüme bir anım bir anıma benzemiyorum. Hatıralarım olmasa kim olduğumu bile bilmiyorum artık.
Hatıralar olmasa bazı anlar sonsuzluk gibi gelirdi de hapsolurdum onlara.
Ama hatıralarım var ve hepsinden tecrübeyi çekip çıkarıp kendime telkin ediyorum:
"Geçecek. Hep geçti."
Yani cihatçı müslümanlar ile Haçlı naziler ortak bir cinayet işlediler. Katil olduktan sonra ha haç takmıssın boynuna, ha hilal ne farkı var birbirinden.