184 syf.
·
Not rated
·
Read in 205 days
Bukowski’nin dediği kadar var; “Fante was my God.” İşte ben de o kadar seviyorum Fante’yi, anlatışını, öykücülük tarzını, karakterlerinin her zaman o kendini beğenmişliği ve herkesin içinde olan o gerçek egoyu aktarma şeklini. Uzun yıllardır Fante okumamıştım ve bu kitapla seriye yenisini ekledim. Daha önce Fante’den okumadığım bir tarzda küçük öykülerden oluşuyor kitap. Bazıları için efsane diyemesem de aralarında gerçekten Fante dilini aldığım ve çok sevdiğim öyküler oldu. Kitaba adını veren öyküdeki çocuğun düzene isyanının anlatılışına bayıldım. “Suçlu” öyküsündeki aile içindeki huzursuzluk çok tanıdık, “Lanetli yazarın vakası” uzun uzadıya bir kitap olabilirmiş hissi verdi. Ve bana göre öyküler kesinlikle en güzele doğru sıralanmış kitapta en sondakilerden daha fazla tat alıyorsunuz okurken. Ah bir de tabi “Toza Sor’a Önsöz” var kitapta, ki bu kitabı okuyanlar bu tanışlığın verdiği hissin ne demek olduğunu anlayacaklardır. Fante’nin dünyasında bir duvarcı ustanın oğlu olma hissinin yanında bir yazarın yüksek bakışından insanları ve olayları görmeyi özlemiştim.
Büyük Açlık
Büyük AçlıkJohn Fante · Parantez Yayınları · 2015278 okunma
LANETLİ YAZARIN VAKASI
Roseville'e taşınmamızın iki nedeni vardı ve birincisi o denli aykırı ki söylemeye dilim varmıyor; üstelik sakin bir taşra kasabasında yaşamayı arzu ediyorduk. Roseville sakin olmadığı gibi taşra kasabası da değildir.
Sayfa 122Kitabı okudu
Reklam
LANETLİ YAZARIN VAKASI
“Pür dikkat sigara içip gecenin içinden gelen sesleri dinliyordum. Yaz sonuydu, sıcaktı. Penceremin ötesinde bir karaağaç kendini iyice açmış, ay ışığında parıldıyordu. Yapraklarını dökmeye başlamıştı bile. Ağaçlarla kaplı sessiz bir sokakta yaşıyorduk. Ayak seslerini iki blok öteden duyabilirdiniz, mahalle sakinleri kasabanın merkezine hep arabayla gittikleri için nadiren duyulurdu zaten.”
LANETLİ YAZARIN VAKASI
“Akla şu soru geliyor; ne işimiz vardı Roseville'de, çünkü son derece sinir bir kasabadır Roseville. Eyalet merkezinden otuz kilometre uzaklıkta ve Güney Pasifik Demiryolları'nın temel ayırım noktasıdır. İnsandan çok yük vagonu vardır Roseville'de, nüfusu da on iki bin civarındadır. Demiryolu istasyonu Pasifik Kıyısı'nın en büyük istasyonudur, Los Angeles istasyonundan bile daha büyüktür.”
LANETLİ YAZARIN VAKASI
“Senin gibi biri üstelik," dedim. "Bu evde mutlu olacağımızdan emin misin?" "Hayatım boyunca böyle bir evin hayalini kurdum," dedim. "Kendimi bu evde daha önce yaşamışım gibi hissediyorum, düşümde." Pek de doğru sayılmazdı aslında, ama bir emlakçı daha görme düşüncesi içimi karartıyordu. Bankaya gittik ve belgeleri imzaladım.”
LANETLİ YAZARIN VAKASI
“Çamaşır ipimiz ara sokağın tel örgüsüne paraleldi. Ay ışığında külotları ipe astım; biri siyah, biri beyaz, biri de pembeydi. Hafif bir rüzgar onları dayanılmaz bir biçimde havalandırıyordu. Sonra hızla odama dönüp ışıkları söndürdüm ve pencerenin önüne oturup beklemeye başladım. Kurduğum tuzağın anlamsız ve çılgınca olduğunu idrak etmek on dakikamı aldı.”
Reklam
LANETLİ YAZARIN VAKASI
“Güzel ev," dedi. "Kasabanın en iyi evlerinden biri. Güzel ve sağlam. Bodrumu harika. Satın al." Karım kararsızdı. Çocukluğunda bu evde yaşamış olan trajik aileyi tanımıştı. Adları, manidar bir biçimde, Coffin (Tabut) idi ve ailenin iki ferdinin 1515 Harmony Lane'de öldükleri aklından bir türlü çıkmıyordu. Oğlu Edward arka yatak odasında çocuk felcinden ölmüş, Bayan Coffin ise ön yatak odasında kalp krizinden gitmişti.”
LANETLİ YAZARIN VAKASI
“Yukarıda uyuyamıyorum. Aidlin'i düşünüp duruyorum." "Ama Bay Aidlin üst katta ölmedi ki," dedi karım. "Çalışma odandaki kanepede öldü." Evi satıp Los Angeles'a döndük.”
LANETLİ YAZARIN VAKASI
“Artık emindim. Richardson bir şeylerden kuşkulanıyordu. Durumun savunulacak yanı kalmamıştı. Ortalık yatışıncaya kadar kasabayı terk etmekten başka çare yoktu. Menajerimin bir telefonu işimi kolaylaştırdı. Paramount'da bana göre bir iş vardı. Senaryoyu bana postalıyordu. İşi kabul ettiğimi, senaryoyu okumadan sevdiğimi söyledim. On haftalık bir garanti söz konusuydu.”
LANETLİ YAZARIN VAKASI
“Kapının basamaklarına oturdum. Tükenmiştim, ter içindeydim, yüzüme ve robuma yerlerde sürünmenin sonucunda toz ve kir bulaşmıştı. Kollarımdan ve dizlerimden ipek çoraplar sarkıyordu. Korkunç bir gece olmuştu, karım ne kadar az şey öğrenirse o kadar iyiydi. Silahı boşalttım, mermileri çorap torbasına yerleştirdim, yerdeki teri sildim, ortalığı toparlayıp duş yaptım.”
38 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.