Kötü şiir, kötü şair, aceleci ve atılımsız şair, mücahit kelimesini, cihat, mücadele, daha nice kelimelerimizi öldürdü, kendisi ise kötü bir hayat sürüyor. Çünkü dünyaya baktığı açı çok küçük.
O kadar haklı ki, İslam toplumlarının kendine has olan kültür hafızasında şekillenen kavramlar vardı. Arapçada mücahit , teknik anlamlara ve tarihsel bağlamında değerlendirilirken. Burda dijital dünyadan beslenenlerde, bu kavram ortadoğuya ilişkin bir kavram sadece . Dar oluşu, bir coğrafyaya indirgenmesi. Cihat, İçtihat, Ceddide... Kavramlarının ak 47 'nin gölgesinde bırakılıyor şuursuz zihinlerde.
Kitap alma hastalığının ismi Tsundoku imiş. Bende kitap alma hastalığının yanı sıra aldığım kitapları hiç bitiremeyecekmişim gibi gelen bir endişe de var. Okunması gereken çok kitap var, ama hepsini okumak için yeterince zaman yok gibi geliyor. Sizde de öyle mi?
Her yerde karşımıza çıkıyor bu tavır. Oysa kişinin nasıl yaşamak istediğiyle alakalı bir durum. Kitaplar beraberinde yaşayabileceğimiz şeylerdir. Sadece bir nesneden öte, zamanın ve mekanın hafızasını taşıyan. Dokundukça, eksilmeyen. Kırılmasın diye vitrinlere koyma telaşının olmadığı şeyler... Ben lisedeyken kitap fiyatları o zamanda çok yüksekti genelde pdf okurdum, üniversitede tüm bursumu kitapçılarda harcadığım zamanlar olmuştu , çalışmaya başladığımda da ilk yöneldiğim yer kitapçıydı. Maddi ve manevi döngümüz nasıl ilerlerse ilerlesin yolumuz bir nasihat,bir hakikat, bir kitab ile şekillensin 🌹
Ebü Hureyre’den (r.a.) gelen rivayette Allah Rasülü (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: “Sizden birinizin kabına sinek düşerse, tümünü içine batırsın, sonra çıkarıp atsın. Zira kanatların birinde hastalık, diğerinde şifa vardır.”(Buhari,Tıb,5782
Sinek hadisi özellikle modern dönemde en çok tartışılan hadislerden biridir. Bazı çevreler bu hadisten
Bir gün gelecek, yine yüce İslam milleti, bilinçlenecektir. Nerelerden nerelere geldiğini öğrenecek ve bu onu uyandıracaktır. Buna en büyük bir inançla inanıyorum.
Uyanan insan rutinine devam eder, Ashabı kehf uyandırıldığında rutinine devam etmeye çalışmıştı ama kendilerinden farklı bir dünyanın içindeydiler.
Sahi, uyanmak keyfiyetini yaşadığımız hal de bunun üzerine değil mi? Okuduğumuzda bir hayal, bir başlangıç gibi görünüyor olsa da nasıl uyuyorsak öyle uyanıyoruz...
Gerçekte müslümanların üniversitelerinde İlâhiyat veya İslâmi Bilgiler Fakülteleri kurmaları çöküşlerinin işaretidir. Bunlar, batı üniversitelerinde, toplumlarının İslâm âlemiyle ilişkilerini düzenlemek için bir kaç kişiye İslâmı öğretmek amacıyla kurulan Şarkiyat bölümlerinin kopyalarından başka bir şey değillerdir.
İlahiyat için çok şey yazılıp çiziliyor da aşık olunca tüm derslerten aynı hızda kalınan bir bölüm aslında. Bu fakültede aşık olmak kesinllikle tehlikelidir. Her ders birbirinden ağır olduğu için ne kadar çalışırsanız çalışın hoca muhakkak en az çalıştığınız yerden soru sorabilir.
Kurumdan kuruma değişiklik gösteriyor bu durum. Ya da hocadan hocaya. Çağdaş ilahiyat eğitim adı altında hadis inkarcılığını normalleştiren kurumlar da var Peygamber ve sünnetini merkeze alan kurumlar da. Ayrıca kurum olarak ilahiyat fakültesinin misyonunun dışında öğrencilerin büyük çoğunluğu ya ev hanımı oluyor ya da öğretmen olmayı tercih ediyor medresedeki ezberden okuyabilecekleri ya da pratik hayata dökebilecekleri şeyler sınırlı çünkü sadece sınava odaklanıyorlar, hoca da buna mecbur ediyor çoğu zaman . Akademiye atılan öğrenci bir dava ya da şuur sahibi bireyden çok daha önce aynı konu üzerinde yazılmış tezlerin başlığıyla oynayıp sunuyor neredeyse. Bunlar bizim alanın kendine has problemler mi, bence değil. Hayattan ve toplumdan öğrendiğimiz şeyler 😐