Hasan ve Hüseyin babalarının cenazesini yıkadılar, ona kokulu otlar sürdüler ve üç kat kefene sardılar onu. Sonra, Hz. Ali'nin vasiyetine uyarak, onu en sevdiği devesinin üstüne koydular ve deveyi serbest bıraktılar. Kırk yıl kadar önce Hz. Muhammed de Medine'de caminin inşa edileceği yeri saptamak için devesini serbest bırakmıştı.
Sayfa 159Kitabı okudu
Ölmek üzere olan Hz. Muhammed kendisi yazmak istese de, yazdırmak istese de o anda herkesin aklında aynı soru vardı: Acaba ne yazılacaktı? Onlara genelde neler yapacakları mı söylenecekti? Geride bırakacağı topluma dinsel öğütler mi bırakacaktı Hz. Muhammed? Ya da belki en çok beklenen ama en çok korkulan şeyi yapacak, vasiyetini bildirecekti. Ölmesi yakın olan Hz. Peygamber halefini kesin olarak belirtecek miydi acaba?
Reklam
Ama oradakilerin hiç biri bu soruları yüksek sesle soramadı tabii. Kendi aralarında hastanın fazla zorlandığını konuştular. Hz. Muhammed kendinde değildi ve ona aşırı baskı yapmaktan çekiniyorlardı. Hasta odası sessiz olmalıydı ama bunu tartışırken bile seslerini yükselttiler. Odada garip bir hava vardı. Hepsinin de sıkıca bağlı ve sadık oldukları adamın ölmeden önce isteklerini bildirmeye, belki de halefinin adını açıklamaya hazır olduğu belliydi. Hepsi de bunu hem bilmek istiyor, hem de istemiyorlardı. Eğer halef Hz. Ali olacaksa, oradakilerin hiçbiri bunun yazılmasını istemiyordu. Ama orada aynı zamanda bir insanlık oyunu sergileniyordu. Herkes hastayla ilgileniyor, onun etrafında dolanıyor, diğerlerinin onu rahatsız etmesini istemiyor, ölümcül hasta bir insanı rahat ettirmeye çalışıyorlardı. Göründüğü kadarıyla hepsi de ellerinden geleni yapıyordu. Fakat onlar kağıt kalem getirip getirmeme konusunda tartışıp seslerini yükseltince, gürültüye karşı hassas olan hasta rahatsız oldu. Birden sinirlendi ve daha fazla dayanamayıp, elinden geldiğince sert bir sesle, "Yalnız bırakın beni," dedi. "Yanımda tartışmanızı istemiyorum."
Kuzeni ona, insanları Osman'a karşı kışkırtanın o olduğunu hatırlattı. Ayşe, Hz. Peygamberin mestini kaldırıp sallamamış mıydı Osman'a? O hareket Hz.Muhammed'in desteklediği her şeye ihanet demekti. Kuzeni olan adam ona, "Eğer sende Hz.Muhammed'in saçının bir tek teli olsaydı, onunla övünür, ondan faydalanırdın," diye konuştu. Ayşe ayrıca, Müslümanı Müslümana öldürterek Allah'ın kelâmı Kuran'a karşı da suç işlemişti. Hepsinden kötüsü, Hz. Muhammed'in ailesi Ehlibeyt'e nasıl meydan okurdu Ayşe?
Kuzen, "Bizler Hz.Peygamber'in soyundan geliyoruz, onun etinden kemiğindeniz," diye devam etti. "Ama sen sadece onun arkada bıraktığı dokuz karısından birisisin. Ve ona köklü bir aile bırakmadın." Savaşta yenilmiş olan Ayşe için, Hz. Peygamber'in dokuz karısından sadece biri olduğunu duymak ve bu kadar acı ifadelerle duymak korkunç bir şeydi. Her zaman Hz. Muhammed'e yakınlığıyla övünen bir kadın için büyük hakaretti, aşağılanmaktı bu sözler. Ve o anda köklü bir ailesi, çocukları bile olmadığı da acı bir ifadeyle yüzüne vurulmuştu. Ayşe bunu asla affedemez ya da unutamazdı.
"Baban, Hz. Peygamber'in, kendisine, 'İnsanı bedenen olduğu gibi kalben de öldürecek bir fitne olacak ve sen o zaman yaşıyorsan, öldüren değil, ölen ol,' dediğini söylemedi mi sana?" Hz.Peygamber köylünün babasına gerçekten de söylemişti bunu ve çiftçi korkudan titreyerek anlattı onlara, bu adamlardan yana olduğunu söylemezse,
Sayfa 151Kitabı okudu
Reklam
Hz. Hüseyin
İki gün sonraki sabah vakti, Muharrem ayının üçüncü günü başlarken, küçük kamp bir ordu tarafından sarıldı. Ubaydullah, Hurr'un Hüseyin'i yakalamayıp kuzeye gitmesine izin verdiğini haber alınca, Kufa'dan acımasız bir gelen emirle, yaklaşık dörtbin süvari ve okçudan oluşan bir ordu göndermişti. Hurr emri yerine getirmediyse de bu general gereğini yapacaktı. Generalin adı Şimr idi ve bu isim de Muaviye, Yezid ve Ubaydullah gibi, bir başka kötülük simgesi olarak Şiilerin zihinlerinden hiç bir zaman çıkmayacaktı. General, Hüseyin'in kampını saracak ve kamptan kimsenin nehre gitmesine izin vermeyecekti. Korkunç, boğucu sıcakta kamptakilerin nehirden su alması engellenecekti. Amaçları onları susuz bırakıp Hüseyin'e diz çöktürmekti.
Sayfa 190Kitabı okudu
Hüseyin'in, dörtbin asker tarafından kuşatılan yetmişiki askeri çaresizdi, hiçbir yere kaçamazlardı. Hüseyin de kaçış yolu aramıyordu zaten. Son varış noktasına ulaştığına göre, o ve yanındakiler artık zamana bağlı tarih diyarından, zamansız kahramanlar ve azizler diyarına geçebilirlerdi. Hem kuşatılanların ve hem de kuşatanların ondan sonraki yedi günlük süreçle ilgili anlattıklarına göre, sanki oyun bu ıssız kum ve taş yığınından çok daha büyük bir sahnede oynanıyormuş gibi geldi onlara. Olayı anlatanlar sanki yaşananların ne kadar kutsal olacağını, tarihin yerçekimi bağlarını nasıl koparıp menkıbeye dönüştüğünün farkındaymış gibiydiler. Şimr ve dörtbin askeri susuzluğun sonucunu bekler, arada sırada Hüseyin'in askerleriyle küçük gruplar halinde çatışmaya girerken, ölmeyecek anılar oluşmaya başladı.
Sayfa 190Kitabı okudu
'' Fakat bazen dostlar da eski düşmanlar kadar tehlikeli olabiliyorlar. ''
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.