(...) Ölüm insanlar için artık yaşanmayacak anlar anlamına geliyordu. Çoğu insan için hiç yaşanmamış bir hayat. Aslında ölümle ilgili düşündüğümde kısa insan yaşamında asıl yas tutulan şeyin ölmek değil, hiç yaşamamak olduğunu anlıyordum. İnsanlar öyle hor kullanıyordu ki yaşama şansını gerçek yaşamda hiç şansları olmuyordu. Çalışmak ve çabalamakla geçip giden hayatlar için; o hayatlar son bulduğunda ızdırap içinde kalıyorduk. Belki de bu bize kendi ölümümüzü düşündürüyordu, kendi yaşayamadığımız hayatı ama en kötüsü de bunu değiştiremiyorduk.
"Bir durum aklında bir ihtimal haline gelirse gerçek olan da o olur. En iyiyi istiyorsan sadece en iyiyi düşünmelisin, kötü olan o düşün içine sızdığında artık su bulanıktır."
Gördüğüm ve hissettiğim acılardan yoruldum artık, patron. Yağmur altında bir ispinoz gibi yalnız, hep yollarda olmaktan yoruldum. Hiçbir zaman bana eşlik edecek, bana nereden geldiğimizi, nereye gittiğimizi ve nedenini söyleyecek bir yoldaşım olmadan. İnsanların birbirlerine karşı bu kadar kötü olmalarından yoruldum. Yardım etmeye çalışıp da edemediğim bütün o zamanlardan. Karanlıkta olmaktan yoruldum. Asıl da acıdan. Çok fazla. Eğer sona erdirebilseydim, yapardım. Ama yapamıyorum.