Başarısızlığın diğer duygulardan keskince ayrılmasını sağlayan garip bir tadı var.
Ekşimiş ve çürümüş bir meyve yemiş gibi hissettiren, üzerine tonla su içmenize rağmen ağzınızdan çıkmayan bir tadı var.
Size kendini hatırlatmak için hep orada duruyor. Uykularınızı kaçırıp mutlu anlarınızı zehir ediyor.
Ve bu duygu elbette beraberinde farklı duygular getiriyor. Acı, öfke, nefret gibi…
Neyse ki nefret çoğu zaman bir aşkın da doğmasına neden olur.
Lukov’dan Sevgilerle’nin baş karakteri Jasmine Santos işte bu duygunun pençesinde dolanan biri. Ve tam olarak onun zıttı bir başarı örneği sergileyen Ivan Lukov’dan nefret ediyor.
Elbette nefretinin sebepleri var. Ne kadar iyi sebepler olduğu tartışılır tabi. Bu kısım benim kitaptan biraz uzaklaşmama neden oldu. Uzun vadede romantizm olarak adlandırılacak bir kitap için aşka ulaşmak uzun, gidilen yolda bazı açılardan sıkıcıydı.
Bunların dışında kendi türü içinde çok da kötü olmayan, çok tatlı karakterlere sahip bir kitaptı. Yani ‘ben bir nefretten aşka hikayesi bağımlısıyım ve hepsini okumalıyım’ diyorsanız bu kitaba da bir şans verebilirsiniz.