"Saygıdeğer hanımefendi, yargıdaki deneyimim bana Tanrı'nın inanç, suç ve ceza gibi konuları biz ölümlülere bıraktığını öğretti. Bunlar da uzun süren, zor süreçler. Kestirme bir yolu da yok."
Deniz... Durgun, sanki mavi deniz, bazen ne kadar acımasız olabiliyordu.. İnsanı derinliklerine çeken deniz. Boğuldu... Denizde boğuldu... Boğuldu... Boğuldu... Boğuldu...
Hayır, anımsamak istemiyordu... Anımsamamalıydı... Bunu düşünmeyecekti!
O olay çoktan geçmişte kalmıştı.
O zaman şöyle sordun bana: "Giderken yanına birkaç çiçek almak ister misin?" Bende evet dedim. Yazı masasının üstündeki mavi vazodan 4 tane beyaz gül çıkardın ve bana verdin. Onları günlerce öptüm.
"Bir tek... bir tek şeyi aklım almıyor... nasıl oluyor da insan böyle anlarda yanındakiyle birlikte ölmüyor... nasıl oluyor da insan ertesi sabah uykudan uyanıyor, dişlerini fırçalıyor, kravatını takıyor.. benim hissettiklerimi yaşayan biri nasıl oluyor da yaşamaya devam edebiliyor, onun soluğu, uğruna mücadele ettiğim, ruhumun bütün gücüyle elimde tutmak istediğim o ilk insan nasıl da elimden uçup gitti... bense o hasta zihnimde bu insanı, bu tek kişiyi alıkoyabilmek için hiçbir şey bulamadım... "