Statüden gelen mutluluk insanı yanıltır. Bugün var, yarın yoktur statü. Kendinizi yüksekte sanırken birdenbire o kadar kötü düşersiniz ki nasıl düştüğünüzü bile anlayamazsınız. Statüye güvenilmez. Bunu şimdikiler de anlatmak lazım. Bir yere hızla gelebilirsiniz ama özellikle de bizim gibi toplumlarda ne oldum demeden küt diye de inebilirsiniz.
Cesaret ancak korkmayı bilen insana yaraşır. Bu sadece bir meselenin üzerine gitmek değildir, bu aynı zamanda bir fedakârlıktır. Neden fedakârlık diyorum? Çünkü cesur kişi korkuyu tanır; bir meselenin üzerine giderken, savaşırken, ayağa kalkarken veyahut inat ederken neleri kaybedebileceğini de bilir. Ödeyebileceği bedeli bilir. İşte bu da fedakarlıktır. Korku ve cesaret bu yüzden birbirleriyle sıkı sıkıya bağlıdır, birbirleriyle diyalektik bir ilişki içindedir.
Mutluluğu yaşadığınız çağ tayin etmez. Şartlarınız da ancak bir ölçüde tayin eder. Sorular açıktır: Sübjektif olarak, hayatı kabul edebiliyor musunuz, o şartlara intibak edebiliyor musunuz? Objektif olarak da günün şartlarına uygun bir cemiyet tipi yaratabiliyor musunuz? Her iki perspektif de önemlidir. Insanlar o zaman daha iyi yaşar, idame-i hayat ederler. Bu, anlaşılması çok basit bir mekanizmadir fakat tatbik etmesi kolay değildir. Bu yüzden insanların hiçbir zaman mutlak bir mutluluk ya da mutlak bir mutsuzluk içinde olduğunu söylemek mümkün değildir
Yapay zekâ ne kadar gelişirse gelişsin, insan unsuru asla ortadan kalkmaz, geri çekilmez.Teknoloji, insanın zekâsının, hafızasının, algılama gücünün hiçbir şekilde yerini alamaz.