“Doğru anlama” adında tek bir güç
Kurandaki tabirler, esas olarak, bu dilin bu iki şey arasındaki ayrılığı söz konusu etmediğini ve Tanrı'nın bile gerçeğin keşfedilmesini tek bir güç olarak anlayışa, kavrayışa bıraktığını hissettirecek niteliktedir. Sanki insanda kalp ve beyin, akıl ve duyu ya da sezgi adında iki gücün bulunmadığına, tersine, doğru anlamak adında tek bir gücün var olduğuna inanmaktadır Kur'an. Bu, lubb [şaibelerden arınınış saf akıl] dur, akıldır, fuad [kalp, akıl] dır. Bu üç tabir, Kur'an'da eşit olarak yer almaktadır. Dolayısıyla tevhid, aşk ve akıl arasındaki birliği, Beatrice ile Vergilius arasındaki birliği, İbn Sina ile Ebu Said arasındaki birliği, Pascal ile Descartes arasındaki birliği gerçekleştirınekte ve insanı aşk ve akıl, işrak ve istidlal diye iki kutba ayırmamaktadır. Çünkü tevhid, hiçbir türlü ikiliğe ve ikiciliğe -ruhta ve bireyde de olsa katlanamaz; Tevhid, ruh ve cisim arasındaki süreğen ikiliği ortadan kaldırır. Siz Kur'an'da, cismin ruhtan ayrıldığı ya da ahlaki, dini, tasavvufi ve felsefi temellere varacak ölçüde ruh ve cisiınden ayrı ayrı söz edildiği bir yer kesinlikle bulamazsınız.
KÖTÜ HUYLAR...
Gazab bugz riyaset hubb-ı dünya Enaniyet hased nisyan-ı Mevlâ... (Mustafa Kara-Buhara/Bursa/Bosna Dede Ömer Ruşenî'den mısralar)
Reklam
Evet hem şan ü şeref-i millet-i İslâmiye, hem sevab-ı âhiret, hem hamiyet-i milliye, hem hamiyet-i İslâmiye, hem hubb-u vatan, hem hubb-u din ile mütehassis olmalıyız. (B.Cevap Veriyor 135.sh - Risale-i Nur)
Yani: "Bu sevabı ben kazanayım, bu insanları ben irşad edeyim, benim sözümü dinlesinler" diye, karşısındaki hakikî kardeşi ve cidden muhabbet ve muâvenetine ve uhuvvetine ve yardımına muhtaç bir zâta karşı rekabetkârâne vaziyet alır. "Şakirdlerim ne için onun yanına gidiyorlar? Ne için onun kadar şakirdlerim bulunmuyor?" diye, enâniyeti oradan fırsat bulup, mezmûm bir haslet olan hubb-u câha temayül ettirir, ihlâsı kaçırır, riya kapısını açar.
Evet hem şan ü şeref-i millet-i İslâmiye, hem sevab-ı âhiret, hem hamiyet-i milliye, hem hamiyet-i İslâmiye, hem hubb-u vatan, hem hubb-u din ile mütehassis olmalıyız. Zira (Divan-ı Harb-i Örfî 40.sh - Risale-i Nur)
"Lübbü(özü) bulmayan, kışır(kabuk) ile meşgul olur. Hakikatı tanımayan hayalâta sapar. Sırat-ı müstakimi göremeyen, ifrat ve tefrite düşer. Muvazenesiz(ölçüsüz) ve mizansız(dengesiz) olan çok aldanır, aldatır."
Reklam
1.000 öğeden 181 ile 190 arasındakiler gösteriliyor.