Ben bu kadını yedi yaşımdan beri okuduğum kitaplardan,beş yaşımdan beri kurduğum hayal dünyalarından tanıyordum. Onda Halit Ziyanın Nihalinden,Vecihi beyin Mehcuresinden,şövalye Buridanın sevgilisinden ve tarih kitaplarından okuduğum Kleopatradan,hatta mevlit dinlerken tasavvur ettiğim Muhammedin annesi Amine Hatundan birer parça vardı. O benim hayalimdeki bütün kadınların bir imtizacıydı...
Sabahattin Ali'nin "Kürk Mantolu Madonna" adlı romanının basılmadan önce ilk olarak 1940 - 1941 yılları arasında Hakikat gazetesinde "Büyük Hikâye" adıyla 48 bölüm hâlinde parça parça yayımlanır. Sabahattin Ali gazetenin isteği üzerine bu hikâyeyi yazmaya başlar fakat gazete para ödemekte güçlük çıkarınca yazar hikâyeyi kısa keser. Yazar, başlarda bu eşsiz romanını "Lüzumsuz Adam" adı ile yazmaya başlar fakat "z" ve "s" sesleri arasındaki uyumsuzluğu sevemediği için adını daha sonra "Kürk Mantolu Madonna" olarak değiştirir. Yazarın askerde çatlak kolla kaleme aldığı romanının ilk baskısı, 1943 yılında Remzi Kitabevi tarafından yapılır. Roman, 2016 yılında da Amerikalı yazar Maureen Freely ve Alexander Dawe sayesinde "Madonna in a Fur Coat" adıyla İngilizceye çevrilir. Kitabın ikinci kısmının ikinci bir kitap olması gerektiğini düşünen Nazım Hikmet, eseri tek bir roman şeklinde yayımlandığı için eleştirir. Basıldığı günden günümüze kadar oldukça geniş kitlelere ulaşan roman, oyunlaştırılarak tiyatro sahnelerine de taşınır. Nilbanu Engindeniz aracılığıyla oyunlaştırılan ve Uğur Çınar tarafından yönetilen "Kürk Mantolu Madonna" adlı eser, T.C. Devlet Tiyatroları tarafından sergilenir.
Muhakkak ki bütün insanların birer ruhu vardı ama birçoğu bunun farkında değildi ve gene farkında olmadan geldikleri yere gideceklerdi. Bir ruh, ancak bir benzerini bulduğu zaman bize, bizim aklımıza, hesaplarımıza danışmaya lüzum bile görmeden, meydana çıkıyordu. Biz ancak o zaman sahiden yaşamaya -ruhumuzla yaşamaya- başlıyorduk. O zaman bütün tereddütler, hicaplar bir tarafa bırakılıyor, ruhlar birbirleriyle kucaklaşmak için, her şeyi çiğneyerek, birbirine koşuyordu.
Bir kitabı okurken geçen iki saatin ömrümün birçok senelerinden daha dolu, daha ehemmiyetli olduğunu fark edince insan hayatının ürkütücü hiçliğini düşünür ve yeis içinde kalırdım.
Ben böyleyim işte! dedi. Ben garip bir kadınım... Benimle ahbaplık etmek isterseniz birçok şeylere tahammüle mecbur kalacaksınız... Çok manasız kaprislerim, birbirine uymaz saatlerim vardır... Hülasa arkadaş olduğum kimseler için pek müziç ve anlaşılmaz bir mahlukum...