176 syf.
·
Not rated
·
Read in 27 days
Nurdan Gürbilek'in edebiyatta mağdur anlatımını okurken yazılanları detaylandırmaya ve belki de daha iyi anlamaya neden olan bir analiz kitabıdır. Mağdura bir de, hepimizin küçük yaşlarda kendini başkalarının karşısında gülünç hissettiği, küçük görüldüğü hatta bazen hiç görülmediği ve bunun yarattığı sarsıcılıktan faydalanarak bakıp anlamamıza
Mağdurun Dili
Mağdurun DiliNurdan Gürbilek · Metis Yayıncılık · 2008265 okunma
Anlatının bu sembolik dili kurt için de bir mesaj içerir,ormana girmiş veya yoldan çıkmış her çocuğa şiddet uygulamak mubah hale gelmiştir. Onun saldırısı,sorgulanamaz, legal bir cezalandırma yöntemi olarak toplumsal yapının sopasına dönüşmüştür. Bu nedenledir ki kadınların kılık kıyafetleri,saldırıya uğradıkları zaman ve mekân gibi değişkenler, onların şiddeti hak etmeleriyle sıklıkla ilişkilendirilir. Şiddetin kaynağı sorgulanma alanına dahil edilmez. Mağdurun mağduriyeti üzerinden bir ahlaki yargılama yapılır. Kırmızı Başlıklı Kız masalında, kurdun korkunç planı,saldırısı bu yolla içselleştirilmiştir, onu eleştiren bir yaklaşım sergilenmez. Kurtların veya onların temsil ettiği eril cinsiyetçi saldırganların saldırma nedenleri masal konusu değildir. Şiddet ve şiddet uygulayanların kimliği perde ardında karanlıkta kalmaktadır. Bu tür şiddet olayları haberleştirilirken dahi, saldırganların değil saldırıya uğrayanların yüzleri ve isimleriyle sunulur.
Reklam
Yazarın okuruyla kurduğu ilişkinin başlı başına bir soruna dönüşmesi aslında yazdıklarının eğlenceliğe, kendisinin de bir satıcıya dönüştüğü kaygısını taşıyan bütün yazarlarda kendini hissettirir. Yapıtlarındaki "bıçkın" cümleleri okura verilmiş bir "zekât" olarak gören Bay Muannit Sahtegi'nin yaratıcısı Vüs'at O. Bener'in neredeyse bütün yazdıklarında vardır bu. "Eğlendirici değilsem, kapkaralığıma dayanamıyorlar," der Bay Muannit Sahtegi'nin Notları'nın anlatıcısı: " Verdiğim zekât yetmiyor mu? Söz bıçkınlığım?" Yapıtının başkalarının beklentileri tarafından şekilleniyor olabileceğine bir türlü razı olmayan bu ses sonunda kendi anlaşılma isteğini de hedef alır: " Bilmem anlatabiliyor muyum? Anlatamıyorsam elbet, hem anlatmak uğruna bunca çalışkanlık niye?" Birkaç sayfa sonra yine aynı kaygı: " Galiba en iyisi bu tür yazıları ardında bırakmak. Yanılıp şaşıp basarlarsa, ya yalan yanlış övülür, ya kıyasıya sövülür, önünde sonunda unutulur gidersin."
Sayfa 122
Aylak Adam'ı kahramanının intiharıyla bitirmek istemiş, fazla "dramatik" olur kaygısıyla vazgeçmişti Yusuf Atılgan. Onun yerine, C.' nin başkalarına bir şeyler anlatma umudunu hepten yitirdiği, kapılarını herkese kesin biçimde kapattığı bir sonu tercih eder. Şöyle biter roman: "Sustu. Konuşmak lüzumsuzdu. Bundan sonra kimseye ondan bahsetmeyecekti. Biliyordu; anlamazlardı."
Metis Yayınları
İnsanların kutsal saydıkları şeyi kim küçümseyerek kovarsa onların yasa koyucusu o olur; herkesten yürekli davranan da herkesten haklıdır.
Atay’ın en sevdiği, kendi deyişiyle "tutunduğu" iki yazardan biri Kafka, diğeri Dostoyevski’dir. Düşünce dünyasına romanlar aracılığıyla girdiğini söyleyen, birçok sorunu edebiyat üzerinden tartışan Meriç de yakın bir dostuymuş gibi söz ettiği Dostoyevski'yi ("Dosto") büyük kılavuzlarından biri sayar.
Sayfa 14 - Metis YayınlarıKitabı okudu
Reklam
'' Istırabımızı sanatımıza gömelim" İşte kalem, işte ıstırap albayım.... ''
Israrla soruyor gibidir Dostoyevski : suçu işleyen mi suçlu, yoksa onu aklından geçiren mi? Öldüren mi suçlu, yoksa kan dökme eylemini felsefi açıdan mümkün kılan düşünce tarzının kendisi mi?
Cemil Meriç
Genç yaşta giyotine yollanan Fransız şair Chenier'yi sözcükleri "şelaleleştirdiği" için sever örneğin.
Sayfa 87 - Metis YayınlarıKitabı okudu
Yeraltını bütün bu seslerden yapılma bir başkaldırı mekânı olarak anlatır Dostoyevski.
Sayfa 36 - Metis YayınlarıKitabı okudu
796 öğeden 511 ile 520 arasındakiler gösteriliyor.