Yazarın Sevdiği Yazarlar
"Atay'ın en sevdiği ve kendi deyimiyle 'tutunduğu' iki yazardan biri Kafka, diğeri Dpstoyevski'dir."
Sayfa 14
"Bakış" bölümünde, başkasının bakışına maruz kalmanın yabancı bir dünyada insanı bir gölge gibi izleyen bir bakışa mıhlanıp kalmak, o bakışı içselleştirmek anlamına geldiğini söyler Sartre. Kendimi görürüm, çünkü biri beni görüyordur. Beni düşman bir dünyanın orta yerinde savunmasız, incinebilir, çırılçıplak bırakmıştır. İnsanın giyinmesini de kendini bakıştan kurtarma çabasının metaforu olarak kullanır Sartre. İnsan giyinerek çıplaklığını gizlemek, utançtan kurtulmak, bir bakıma "görülmeden görme hakkı"na sahip olmak ister. Bakışın nesnesi değil, yalnızca öznesi olmak; görülen değil, yalnızca gören olmak ister.
Reklam
Atay’ın en sevdiği, kendi deyişiyle "tutunduğu" iki yazardan biri Kafka, diğeri Dostoyevski’dir. Düşünce dünyasına romanlar aracılığıyla girdiğini söyleyen, birçok sorunu edebiyat üzerinden tartışan Meriç de yakın bir dostuymuş gibi söz ettiği Dostoyevski'yi ("Dosto") büyük kılavuzlarından biri sayar.
Sayfa 14 - Metis YayınlarıKitabı okudu
Yoksul, taşralı, çingene, sakat ya da "gâvur" olmamız şart değil. Horgörülmenin ne demek olduğunu hepimiz az çok biliriz.
Anlatının bu sembolik dili kurt için de bir mesaj içerir,ormana girmiş veya yoldan çıkmış her çocuğa şiddet uygulamak mubah hale gelmiştir. Onun saldırısı,sorgulanamaz, legal bir cezalandırma yöntemi olarak toplumsal yapının sopasına dönüşmüştür. Bu nedenledir ki kadınların kılık kıyafetleri,saldırıya uğradıkları zaman ve mekân gibi değişkenler, onların şiddeti hak etmeleriyle sıklıkla ilişkilendirilir. Şiddetin kaynağı sorgulanma alanına dahil edilmez. Mağdurun mağduriyeti üzerinden bir ahlaki yargılama yapılır. Kırmızı Başlıklı Kız masalında, kurdun korkunç planı,saldırısı bu yolla içselleştirilmiştir, onu eleştiren bir yaklaşım sergilenmez. Kurtların veya onların temsil ettiği eril cinsiyetçi saldırganların saldırma nedenleri masal konusu değildir. Şiddet ve şiddet uygulayanların kimliği perde ardında karanlıkta kalmaktadır. Bu tür şiddet olayları haberleştirilirken dahi, saldırganların değil saldırıya uğrayanların yüzleri ve isimleriyle sunulur.
'' Istırabımızı sanatımıza gömelim" İşte kalem, işte ıstırap albayım.... ''
Reklam
Oğuz Atay da "Tutumamayanlar"da, kalabalığın aldırmazlığının içerdiği "şiddet"ten söz eder. Şöyle anlatır Selim: - "Kalabalık birden şaşırttı beni: başım döndü. İnsanlar, bana çarparak yanımdan geçiyorlardı. Kuvvetli güneş gözlerimi kamaştırdı, sersemledim. Bu telaşı ve bu güneşi ve insanların, bütün bunlara aldırmadan çaba göstermesini anlamıyordum. Bu gücü nereden buluyorlardı? Dış etkilere duyarlıkları kalmamıştı. Sağlam kayalar gibi yuvarlanıp gidiyorlar, önlerine çıkan zayıf cisimleri ezip geçiyorlardı. Kaldırımın kenarına çekildim: azalıp bitmelerini bekledim. Güneş, üstlerinde kesin gölgeler bırakarak yalıyordu onları. Hiç aldırmadan geçiyorlardı. Beklemenin faydasız olduğunu görünce, geri dönmek, yatağıma ve ilaçlarıma dönmek istedim. Bu şiddete dayanamayacaktım."
Aylak Adam
"Küçük kumarlarınız vardır. Biliyorum sizi. Küçük sürtünmelerle yetinirsiniz. Büyüklerinden korkarsınız. Akşamları elinizde paketlerle dönersiniz. Sizi bekleyenler vardır. Rahatsınız. Hem de kolay rahatlıyorsunuz. İçinizde boşluklar yok."
Aylak Adam'ı kahramanının intiharıyla bitirmek istemiş, fazla "dramatik" olur kaygısıyla vazgeçmişti Yusuf Atılgan. Onun yerine, C.' nin başkalarına bir şeyler anlatma umudunu hepten yitirdiği, kapılarını herkese kesin biçimde kapattığı bir sonu tercih eder. Şöyle biter roman: "Sustu. Konuşmak lüzumsuzdu. Bundan sonra kimseye ondan bahsetmeyecekti. Biliyordu; anlamazlardı."
Metis Yayınları
Israrla soruyor gibidir Dostoyevski : suçu işleyen mi suçlu, yoksa onu aklından geçiren mi? Öldüren mi suçlu, yoksa kan dökme eylemini felsefi açıdan mümkün kılan düşünce tarzının kendisi mi?
796 öğeden 511 ile 520 arasındakiler gösteriliyor.