O da her kadın gibi kendini büyük tutkulara layık görüyor, ama bunu göze alma cesaretini gösteremiyordu, oysa maceranın gerçek bedeli tehlikeye atılabilmektir
"Kendimi beğenmişliğim yüzünden öbür genç köylülerden farklı olduğum için nasıl da övünürdüm! Oysa farklılığın ancak nefret doğurduğunu görecek kadar deneyimim oldu."
Mutluluk, insanın önüne koyduğu hedefler uğruna verdiği çabada yatar. Özel olarak şu veya bu başarıyı elde etmemiz gerekmiyor; bütün mesele, hayatta bize anlamlı gelen bir şeyin peşinden gitmeye, onun için uğraş vermeye kendimizi adamamız.
"Çünkü kötü olduğunu, yanlış olduğunu bildiğin şeyi yaparak sevgi ve iyiliğe sahip olamazsın. Sadece insani şekliyle iyilik hayalinin peşinde koşar, şaşkınlığını, özlemini yaşarsın."
"Bunu atlatacağını düşünmüştüm, acısı tamamen geçince yine sıcak, sevgi dolu olacağını, yine bana ilk geldiğindeki vahşi, doymak bilmez merakla, müptela bilinçle, seni ta Paris'e, hücreme getiren o bilgiye açlıkla dolacağını düşünmüştüm. Bunu senin yok olamayacak bir parçan sanmıştım. Ve acın dindiğinde, Claudia'nın ölümündeki katkım yüzünden beni affedeceğini düşünmüştüm. Seni hiç sevmedi, biliyorsun. Benim seni sevdiğim gibi, senin ikimizi de sevdiğin gibi sevmedi. Bunu biliyordum! Anlıyordum! Seni kucaklayıp saracağımı sanıyordum. Zamanın önümüzde açılacağını, birbirimizin öğretmeni olacağımızı sanıyordum. Sana mutluluk veren her şey bana da mutluluk verecekti; ben senin ızdırabının koruyucusu olacaktım. Benim gücüm senin gücün olacaktı. Kuvvetim de öyle. Ama sen içinde ölüsün bana karşı, soğuksun, erişemediğim bir yerdesin! Sanki burada, yanında değilim. Seninle burada olmayınca da hiç yokmuşum gibi korkunç bir duyguya kapılıyorum. Sen, sevemediğim, anlayamadığım çizgilerin, katı şekillerin olduğu o tuhaf, modern resimler kadar soğuk ve benden uzaksın, bu çağın insan şekli içermeyen o katı mekanik heykelleri kadar yabancısın. Senin yanındayken ürperiyorum. Gözlerine bakıyorum, kendi aksimi göremiyorum..."