BBC Kültür, farklı ülkelerden yazarlara başvurarak kuşaktan kuşağa geçen, kıtaları aşan ve toplumu değiştiren hikâyeleri seçmelerini istedi.
Nisan ayında yapılan ankette yazarlar, insanların düşüncelerini şekillendirdiği ve tarihi etkilediğini düşündükleri beş hikâye seçti. 35 ülkeden 108 yazar, akademisyen, gazeteci, eleştirmen ve çevirmenin
Yaşam sevgisi, yiğitlik, aşk gibi konuların işlendiği bu destan, diğer destanlar gibi insanoğlunun ölümsüzlük arayışının kanıtlarından biridir. Sait Maden'in Batı kaynaklarından çevirdiği Gılgamış Destanı'nın, Yunan destanı İlyada'dan, Hint destanı Mahabharata'dan beş bin yıl öncesinde yazıya geçirildiği tahmin edilmektedir. Gılgamış Destanı, insanoğlunun ilk yazınsal ürünü, ilk başyapıtıdır.
Gılgamış DestanıAnonim · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 20235,1bin okunma
Kötü yaratıklar barınak olarak her zaman ormanı seçmişlerdir. Eski Hindistan'da, korku ve kaygı yaratan bu çok güçlü yaratıklara Rakshasha deniliyordu.
Hint destanı Mahabharata'nın roman uyarlamasını bitirdim. Devler, Tanrılar, şeytanlar, büyüler, efsaneler ve gizlerle dolu bu Hint destanını, edebi değeriyle olduğu kadar fantastik yönüylede çok beğendim. Hint kültürüne meraklı olanlara özelikle tavsiye etmek isterim. Roman Pandava ailesi ile Kuavara ailesi arasında geçen saltanat mücadelesini anlatmakta. Amca çocukları olan bu iki ailenin entrikalar ve hırslarla dolu yaşamlarında meydana gelen olaylar ve onsekiz milyon kişinin ölümüyle sonuçlanacak büyük bir savaşa atılmaları işleniyor...
MahabharataJean-Claude Carriere · Can Yayınları · 199122 okunma
“Elemanlar çözülmüş gibiydi. Güneş durmadan dönüyordu. Silâhın ateş gibi ısısıyla kavrulan dünya, hummaya tutulmuş gibi çemberler çiziyordu. Filler, korkunç sıcaklıktan korunmak için oradan oraya koşuşuyorlardı. Sular kaynıyor, hayvanlar ölüyor, düşmanlar biçilmiş gibi yere yığılıyordu. Ağaçlar korkunç ışığa hedef olarak, orman yangınlarındaki gibi yanarak devriliyorlardı. Filler kulakları sağır eden gürültülerle koşuşuyor ve geniş bir alanda birer birer düşerek ölüyorlardı. Atlar, savaş arabaları yanmışlardı ve savaş alanı yangın yerine dönmüştü. Bir süre sonra denizin üzerine sessizlik çöktü. Rüzgârlar esmeye, dünya parlamaya başladı. Ortaya çıkan görüntü tüyler ürperticiydi. Düşenlerin gövdeleri korkunç ısıyla yanmış, insanlıktan çıkmıştı. Bundan önce böyle bir silâhı ne görmüş, ne de duymuştuk.» (Mahabharata - MÖ-19.000 Roy, Drona Parva 1889)”