Türkiye'de "muhafazakâr" okurları, Ermeni Soykırımına, en azından soykırım olarak kabullenilmese bile, Ermenilere yapılan büyük haksızlığa dokunduran bir kitaptı.
Türkiye'de "mahalle ayrımı" olduğundan, yani çok kimse yeni fikirler, yeni kitaplar okumayıp, kendi mahallesinin patinaj attırılmış fikirlerine, kitaplarına yöneldiğinden, "muhafazakâr olmayan" kesimde çok da dikkat çeken bir kitap değildi.
Hakkını teslim etmek gerekiyor, okurken büyük bir edebî hazla okudum. Ve kitabın, hikâyeleri anlatım biçimi de orijinaldi. Çok satmış olabilir, ama edebî açıdan "muhafazakâr olmayan" edebiyat camiasında iyi değerlendirildiğini zannetmiyorum.
Bu açıdan çok satıp yazarına çok para kazandırmış olsa bile, hakkı teslim edilmemiş bir roman.
Bu romanda elbette bir aşk hikâyesi var, fakat asıl ilgimi çeken kısım, müslüman veya gayrimüslim fark etmeden, belli bir zamana kadar -1915?- Ermeni, Rum, müslüman, Laz, Kürt daha diğer "şeylerin" bir arada yaşayabildiği ve bir zaman sonra "devletin" ya da devleti yöneten İttihatçı hayalperestlerin bu grupların arasına fitne fitilini daha o dönemde ateşlemiş olması. O noktaya geldi ki, bugün Türkiye'de insanlar, birbirlerine küfür ederken "Ermeni dölü, afedersiniz Ermeni" gibi insanlık dışı ifadeler kullanıyorlar. Bunu "muhazakâr" kesim de yapıyor, Kemalistler de...
Bu kitap elbette okunmalı. Hem siyasî açıdan hem de edebî açıdan çok şey söylüyor.